kültür ve turizm bakanlığı tarafından, "güvenli turizm" başlığı altında, bugün çok kısa süre yayında kalmasına rağmen, milyonların protestosuna maruz kalan slogan.
"enjoy i'm vaccinated" yazılı sarı maskelerle, turistlere, "sizinle ilgilenecek tüm personellerin aşıları tam, korkmayın" mesajı verilmek istenmiş. robotlara veya başka canlı varlıklara tasarlanmış bir ürün değil bak. insana giydirilmiş de video çekilmiş. "aşıları tam" olan insanın, bu hastalığın hala taşıyıcı olmasına, dolayısıyla bulaş riskinin ortadan kalkmış olmayışına mı yanarsın, afedersiniz, damgalı eşek gibi personeli bununla çalışmaya zorlamaya mı yanarsınız.
böyle olaylarda ben bir hevesleniyorum hep. hani "köpek gibi aşılıyız da deseydiniz", "inekler gibi kulaklarına küpe de taksaydınız", "hayvan mıyız biz" diye bir isyan var ya, bi ton görsel vs sardı ortalığı bir örnek (görmek için azıcık aşağı kaydırın) bu vesileyle belki düşünme şeklini bir adım ileri taşıyan çıkar da aslında hayvanlara nasıl aşağılıkça muamele ettiğimize uyanan olur mu diye bir beklentiye giriyorum; ama hep boşa çıkıyor. bu da benim kronik bir derdim, evet.
Devlet babanın halkını aşağılamak için bulduğu yeni yöntem.
Kültür bakanlığı yabancılara yönelik bir reklam filmi çektiriyor. Reklamda suratlarına taktıkları sarı maskelerin üzerinde "keyfini çıkartın, aşılandım" (enjoy, i, am vaccianted) yazan turizm hizmet sektörü çalışanı vb. Türkler var. Adamlar bize bildiğin evcil hayvan muamelesi yapmış; korkmayın ısırmaz, aşıları tam bilmem ne...
Reklam sanırım yapılanın ne olduğu anlaşılınca kaldırılmış turizm bakanlığının sosyal medya hesaplarından.
Adamlar bizim paramızla reklam çekip bize kuduz muamelesi yapıyor ya insan gerçekten hayret ediyor.
Bu reklamı çekenin de, buna para verenin de aklını...
enver behnan şapolyo'dan alıntı aşağıdaki satırlar: "İngiliz kralı VIII. Edward İstanbul'a Atatürk'ü ziyarete geldiği zaman, Atatürk kendisine bir akşam ziyafeti vermişti. Ziyafetten önce, -"Bana İngiltere sarayında verilen ziyafetler ne şekilde olur, onu bilen birisini, yahut bir aşçı bulunuz !...dedi. Ve nihayet bu sofra merasimini bilen bir zattan öğrenerek sofrayı o şekilde düzene koydular... Akşam kral sofraya oturunca kendisini kral sarayında zannederek memnun oldu. Atatürk'e dönerek: - "Sizi tebrik eder ve teşekkür ederim. Kendimi İngiltere'de zannettim" diyerek memnuniyetini bildirdi. Sofraya hep Türk garsonlar hizmet etmekte idi. Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak, elindeki büyük bir tabakla birdenbire yere yuvarlandı. Yemekler de halılara dağıldı. Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildiler. Fakat Atatürk Kral'a eğilerek : - "Bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim!" dedi. Bütün sofradakiler Atatürk'ün bu sözlerine hayran oldular. Atatürk garsona da "vazifene devam et" emrini verdi."
nereden nereye geldik yirmi yılda. uşaklığı öğrenmişiz de bir de bu cümleyle reklamını yapar olmuşuz. o günden bu güne dünya değişti tabii, tarım ve sanayi makineleştikçe kentleşme hızla yükseldi. hizmet sektörü bütün dünyada önemli bir yer tutar hale geldi. ama yine de bir millet olarak övünecek bir durum görmüyorum bunda. dünyaya sunabileceğimiz şeyin yalnızca hizmet olması utanç verici bile olabilir.