Tüm dünyanın oldukça yakinen bildiği bir trajik dönemin müsebbibi olan "veba salgını" üzerine inşa edilen bir roman olmadığının ipuçlarını daha ilk sayfalardan veriyor Pamuk. (bkz:
albert camus) 'un
veba 'sı ile kıyaslama önyargısı ile kitaba başladığınızda, bambaşka bir kurgunun ve "mit" in için içerisinde buluyoruz kendimizi. Camus'un esas zemin olarak bellediği "
varoluşçuluk" gibi kaygılar üzerinden sosyolojik tespitler yapmak ve mesajlar vermek yerine, şahsi görüşüme göre ziyadesiyle başarıyla kurgulanmış kaotik bir dünyanın içerisinde
ii. abdülhamit dönemindeki kimi magazinsel olaylara tanıklık ederek bir hikayenin içerisine dahil edildiğimizi anlıyoruz.
Romanda birçok karakter, başarıyla tasvir edilmiş birçok mekan var fakat okuma serüveni boyunca okuyucuya bir karakterle özdeşleşme imkanı vermediğini düşünüyorum yazarın. Haliyle bir süre sonra hangi karakterin yerine düşünüp, hangi olay üzerine "Neden/sonuç" ilişkisi üzerinden empati yapma kısmında zorlanıyor okuyucu. Özetle; hikayeye dahil olamıyor bir türlü. En azından benim için böyle oldu.
Tanıtılan, anlatılan karakterler esasen tanıdık profiller. Bu konuda yabancılık çekmiyorsunuz. "Devlet içinde devlet" anlayışının, muktedir olanların "sorumluluğu devretmek, kendisine fatura kesilecek kararlar öncesinde gizlenmek" gibi "imparatorluk düzeni" nin kendi iç mekanikleri gereği getirdiği yapaylığı, kolaycılığı ve yan yollara saparak "hayati kararlardan" nasıl saklanma gayesi içinde olduklarını kurgusal yoldan da olsa gayet güzel anlatıyor yazar.
Açıkçası riskli bir roman olduğunu düşünüyorum. Görece uzak tarih ve üstelik tarafsız köşede duran bir sandalye üzerinden kurgu yolu ile dönem eleştirisi / övgüsü yapabilmek her yazarın harcı değil. Söz konusu yazar
orhan pamuk olunca tabii ki bu doğrultuda beklenti içerisine girmekten çekinmiyor okuyucu. Ama, ama işte.
Açıkçası bana göre
orhan pamuk külliyatına göre "olmamış" bir kitap oldu
veba geceleri. Oldukça fazla ve bana göre gereksiz motifin eklenmesi, bir o kadar gereksiz detaylandırma ile okuyucuya düşünme / tahmin etme şansı bırakmaması adına kitabı hiçbir zemine oturtamadım.
Kurgu desen yarım olmuş, tarihi roman desen eh; ama dediğim gibi tüm bunların hepsi "bence" girizgahı ile yapabileceğim yorumlar.
Okuma esnasında hoşuma giderek aldığım notlardan birkaçı ise şöyle;
"Bir karantinacının işi yalnızca asker zoruyla yasakları dayatmak değil, halkı bu yasaklara kendi gönlüyle katılmaya da ikna etmektir."
"Bir umudun kalmadığı yere kaç tabur asker getirirseniz getirin , yasakları hem uygulayamazsınız hem de uygulamanın faydalı olacağını ahaliye inandıramadığınız için karantinayı sürdüremezsiniz. Karantina, halka rağmen halkı eğitip, onlara kendi kendini koruma hünerini öğretme işidir."
"Tarihi hikayeler ne kadar "romantik" iseler, o kadar doğru değildirler ve ne kadar "doğruysalar" - ne yazık ki- o kadar da romantik değildirler."
"İktidar sahibi dost torpili, ülkemde her zaman insan haklarından daha koruyucu bir kalkandır."
--
spoiler --