bir gece ansızın siyasal islam tarafından feshedilen koruyucu sözleşme.
fesihten birkaç saat öncesinde rte'nin kadın gazeteci soru sorarken kasımpaşalı üslubuyla "çıkar şunu ya, maske! maske!" demesi, fesih sonrası aktrollerin ve kafa kesicilerin #morardınızmı diye tag açıp, istanbul sözleşmesi'nin feshine bayram etmesi; bu sırada gerçekleşmiş kadın cinayetlerinin hiçbirine karşı gıklarının çıkmaması, biraz tweet yorumlarında göz gezdirince --abartısız-- tecavüzcülerin doluşması bir tesadüf eseri değildir arkadaşlar. kadın cinayetlerinin politik olduğunu hiçbir şey bu kadar güzel anlatamazdı. annelerimiz, ablalarımız, arkadaşlarımız, kadınlar, eşcinseller devlet tarafından bir gecede yalnızlığa terk edildi. yazık...
aynı sözleşmeyi daha önce "şahsım"ın imzalamaktan gurur duyduğunu, dışişleri bakanı mevlüt çavuşoğlu'nun sözleşmede ülkemizi öncü rolde gösterdiğini de unutmayalım. bunda bile döndüler ya la.
anayasa'ya göre uluslararası antlaşmalar kabul edildikten sonra kanun hükmündedir ve kanunun mülgası yetki ve usulde paralellik ilkesi gereğince parlamento tarafından yapılabilir. cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile mülgası usulen mümkün değildir. zaten işbu sözleşme temel hak ve hürriyetlere ilişkin bir metindir ve cumhurbaşkanının kararname ile temel hak ve özgürlükleri sınırlandırma yetkisi yoktur. yani, 20.03.2021 tarihli cb kararnamesi hukuken yok hükmündedir. bakın hukuka aykırı falan değil, direkt yok hükmündedir. bakın istanbul sözleşmesinin içeriğine vs. hiç girmedim daha, metne vakıf da değilim, sadece usul hukuku konuşuyoruz daha...
Avrupa medyasında 'son dakika' ve 'flaş haber' şeklinde sürekli dönen haberlere konu olan; bir 'iktidarın daha ne kadar olabileceğini, insanların ne kadar daha gözleri kapalı olabileceğini' ispat eder nitelikte bir rezalet.
bu fesih kararına tepki büyük. kadın cinayetlerini durduracağık platformu her ilde meydanlara toplanma çağrısı yapmış. bu kadar kısa sürede yeterince duyulmamış olabilir. twitter.com/... change org'da da bir imza kampanyası başlatılmış. www.change.org/... an itibariyle 617.753 imza var.
türkiye’de olup bitenleri anlamaya çalışıyorum. aynı anda basılan tuşlarla amaçlanan ne olabilir? bundan kim(ler) nasıl bir yarar görebilir? üzerinde biraz düşünmek için buraya bırakıyorum.
* gezi parkı’nın vakıflara devredilmesi (geziciler aksiyon alın/ mı) * kanal istanbul’un devlet garantisine alınması (çevrecileri piste alalım/ mı) * andımız’ın yasaklanması (buyrun “ne mutlu türküm”cüler ekşın/ mı) * hdp’yi kapatma girişimi (kürtçüler haydin halaya/ mı) * istanbul sözleşmesinin iptali (laikler, aktivistler, lgbt...meydanlar sizi bekler/ mi) tabloya bakınca ülkede düğmesine, damarına basılmadık kimse kalmamış gibi görünüyor (bademleri saymazsak)
böyle durumlar benim iyice çıldırmama neden oluyor. Tamamen karşıt ve gerici düşünceden özgürlük isteyecek durumda olmak çıldırtıyor. 200 bin senedir bir arpa ilerlemedi insanlık. Antik çağlarda ne oluyorsa kadın ve erkek eşitliği adına, aynısı devam ediyor.
şimdi şöyle bir diyalogla bakalım; - hayatını idame ettirmen için gerekli maddi ve manevi koşulları kim sağlıyor? + Sen. - Senden ne istiyorum? + Senin çıkarlarını, daha rahat ve güvenli yaşamanı, çağın içinde olduğu medeniyet seviyesine ulaşabilmeni. - Bunlar için ne yapacaksın? + kanunlar çıkaracağım, düzenlemeler yapacağım. - Sen ne yapıyorsun? + Kısıtlama, özgürlüğünü elinden alma, sansür, baskı, şiddet ve malına, canına, namusuna taciz ve tecavüzde kendi çıkarlarımı gözetiyorum. - Hayatını idame ettirmen için gerekli maddi ve manevi koşulları kim sağlıyor? + Sen. - Sen ne yapıyorsun? + Kısıtlama, özgürlüğ...
öncelikle istanbul sözleşmesi cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle değil 3718 sayılı cumhurbaşkanı kararıyla feshedildi. idarenin asli düzenleyici işlemi cbklerin denetimi anayasa mahkemesi tarafından yapılırken, idarenin birel veya türev nitelikteki düzenleyici işlemi cumhurbaşkanı kararlarının yargısal denetimi, danıştay kanununun 24. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi olarak danıştay tarafından yapılmaktadır. yargısal denetimdeki farkın önemi, cbklerin iptali için sadece cumhurbaşkanı, tbmm'de en çok üyesi bulunan iki parti veya tbmm üye tam sayısının beşte biri kadar(yüz yirmi) milletvekili dava açabilirken cumhurbaşkanı kararlarının iptali için menfaati ihlal edilen herkes dava açabilmektedir. dolayısıyla bu işlem hakkında demokratik kitle örgütleri hatta tek tek kadın yurttaşların iptal davası açabileceğini düşünüyorum. ayrıca 6284 sayılı ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanun meclis tarafından kaldırılmadıkça yürürlükte kalmaya devam edecek.
akp'nin kadın ve lgbt düşmanı politikalarının yanında sözleşmenin 24. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen, gerekli önleyici ve koruyucu tedbirleri almayan devlet makamlarının sorumluluğuna gidilmesi de sözleşmeden çekilmenin diğer gerekçesini oluşturuyor. gezi parkı'nın vakıflar genel müdürlüğüne bağlı bir vakfa devredilmesi, yap işlet devret projelerine(siz kanal istanbul olarak anlayın) devlet garantisi verilmesi, hdp'ye kapatma davası açılması ve istanbul sözleşmesinden çekilme, toplumdaki desteğini hızla yitiren akp'nin kendi militan seçmenini konsolide etmek için attığı adımlar olarak değerlendirilmeli. dolayısıyla sözleşmenin feshi, kanunun kaldırılması vb. gelişmelere karşı öfke duyulsun ama kimse enseyi karartmasın. netice itibariyle uygulanmayan kanunlar, sözleşmeler içi boş metinlerden başka bir şey değiller. kanunun olmadığı durumlarda ise örgütlü hareket edildiğinde sonuç alınması mümkün. 1963 yılında kavel grevi; anayasanın grev hakkını düzenlemesine rağmen greve ilişkin kanunun çıkarılmamasına rağmen "kanunsuz" biçimde yapıldı. sürecin sonunda grevcilerin talepleri kabul edilmiş, ilgili grev kanunu da kısa bir süre sonra çıkarılmıştır.
6284 sayılı kanunun uygulanması; avukat arkadaşlarımızın özverili çabası, siyasi partilerin ve demokratik kitle örgütlerinin desteği ve (a)sosyal medya zoruyla oldukça eksik biçimde yapılıyor. çok daha büyük bir sorumuz var. türkiye toplumu tepeden tırnağa çürümüş durumda. çocuklara, yaşlılara, kadınlara ve lgbtler'e yönelik şiddetin minimuma indirilmesi için akp-mhp zihniyetinin geriletilmesinden, laik ve eşitlikçi bir düzen kurmaktan başka seçenek yok. toplumun dezavantajlı kesimlerinin her birinin korunması için kolluk personeli görevlendirilemeyeceğine göre, yediden yetmişe herkes, çok istisnai durumlar dışında, şiddet uygulamaması gerektiğini öğrenecek. ancak o zaman sevgilisiyle kendisini gördüğü için oğlunu öldürüp gömen anne, kendisine yardıma gelen sağlık personeline tokat atan yaşlı amca("bubama kim vurdu?"), hayvanlara eziyet eden çocuk sayısı ciddi miktarda azalacak. bu olana kadar, bu tür şiddet eylemleri için verilen cezalar konusunda, istisnai koşullar dışında, hafifletici nedenlerin uygulanmaması, suçun önlenmesi konusunda ihmali olan kamu personelinin sorumluluğuna gidilmesinin takip edilmesi, her yurttaşın bu tür bir şiddet eylemi gördüğünde elinden gelen hangi tedbir varsa uygulaması gerek.
ben de şahsen abd'yi çok sevmem. zaten hem trump hem de biden hakkında bir dolu eleştiri giridisi yazdım sanırım burada. ama bu adamlar ışid abd askerine karşı savaşıyor diye ışid'i bile destekleyecek tipler anladığım kadarıyla.
yerinde bir karar olmuştur. kadını korumak öyle başka ülkelerin dahil olacağı bir sözleşmeyle olmaz. eğitimle olur. kaldı ki zaten bu tarz uygulamaların altında hep ülkeye oynanan başka oyunlar vardır. kendi içimize dışarıdan müdahale edilmesi kabul edilemez. zaten islamda kadına şiddet yasaktır. kendi içimizde çözmemiz gereken bir problem için başka ülkelerin bizim hukuk sistemimize müdehale etmesine izin verilemez. kendi hukuk sisteminde bir düzenleme yaparsın olur biter.
Muhtemelen telafisi için yerine "yerli ve milli" kuralların apar topar getirileceği fesih olayı.
Hiç bir zaman niyetleri "kaş yapmak" olmadı, hep göz çıkardılar.
Kaş yapar gibi çıkabilecek olan yeni alternatif içerisinde olacaklarını tahmin ettiğim değişiklikler:
- Kadının beyanı esas olmaktan çıkacak. Şahit zorunluluğu getirilecek. (Mantıklı gibi değil mi? Ama seks iki kişiliktir canımın içi, ne şahidi?) Hadi belki tepki gelirse adli tıp delillerini vurgularlar. Ama adli testler %100 sonuç vermiyor canım, ne malum spermin o kişiye ait olduğu? Ya da kadının çöpteki prezervatifi alıp orasına burasına sürmediği? Değil mi?
- Kadın çalışıyorsa nafaka alamayacak. Maddi durumu çok yetersiz olursa çocukların velayeti babasına geçecek. (Kadın niye çalışıyor ki zaten? Bak, çalışmayan kadınların olduğu evlerdeki boşanma oranlarına, ne kadar düşük değil mi?)
- Aile içi şiddet sonucunda devlet hastanesinden en az üç günlük rapor alınmadıysa "adli vaka" olarak değerlendirilmeyecek. (Ailenin mahremi sonuçta, değil mi yiğen?)
- Bir tane de tartışmalık "yem" madde versek. Örneğin "tecavüzcüler hadım edilsin" desek. Böylece muhalefet muhalefet edince de hepsine "tecavüzcü, sapık, ırz düşmanı" desek. Çünkü illa ki biri çıkar "hadım edilmesin" der.
- lgbt için bir şey yapsak mı, yapmasak mı? Yapalım tabi. Çocukları "sapıkça" davranışlardan korumak lazım. Şey yapalım mesela. Gökkuşağı renkleri gösteren televizyon kanallarını kapatma, hizmet durdurma yetkimiz olsun. Diyelim ki durduramadık, izleyenleri falan fişleyelim. (Kaç yaşın altı çocuk, kaç yaşın üzeri yetişkin ve sevişilebilir onu sorma mesela. Çocuk var çocuk var şimdi. Sıcak yerin çocuğu çabuk olgunlaşır. Çok düşünme. Gökkuşağı sıkıntılı ama. )
Son iki yılın sosyal medya tartışmalarına baktığınızda alt yapının hazırlandığını görebilirsiniz. Kızmayın bana "akıl verme şunlara" diye. perşembenin gelişi çarşambadan bellidir, geliyordu gelmekte olan.