toplumun azımsanamayacak bir kesiminde liberteryenizmin sağ tandanslı, monopollerle barışık, mizojinist, homofobik, ayn rand hayranlığından ibaret bir hareket olduğuna dair bir algı vardır. aslında ayn rand'i de "bencil"den çok "benci" olarak tanımlamak daha doğru olacakken, liberteryenizmin 1-2 düşünürle tanımlanamayacak kadar geniş spektrumlu bir politik duruş olduğunu anlamakta fayda olacaktır.
aslına bakılırsa türkiye'de liberteryenizmin ve liberal hukukun ilgi çekmemesi iki sebepten ötürü doğaldır:
bunlardan birincisi türkiye'nin liberal hukuk devrimini batı'dan kısmen almış ve bunu yaklaşık bir asırlık bir aralıkla gerçekleştirmiş olmasıdır. öyle ki gülhane hatt-ı hümayunu 1830'lu yıllarda okunmuş iken, yapılan ikinci büyük devrim cumhuriyet döneminin başlangıcında tercümeyle vuku bulmuştur. haliyle türkiye'de hukukun felsefeyle harmoni içinde pratiğe geçmesi mümkün olmamıştır.
ikincisi ise liberteryenizmin abd'de ve avrupa'da bile bazı ayrımların net olarak yapılmamasından ötürü kafa karışıklığı yaratan bir mefhum hâline gelmiş olmasıdır. bu kavram karmaşasının içinden çıkılamaması liberteryenizmin de diğer akımlar gibi branşlara ayrılan bir akım olduğunun anlaşılamamasına ve yüzeysel eleştirilere maruz kalmasına sebebiyet vermektedir.
jason brennan'ın kitabında anlattığı üzere, 18-19 ve 20. yüzyıldaki liberal düşünürler klasik liberalizm alt kolunda incelenebilir. mesela iskoç aydınlanması düşünürlerinden bazılarını bu kategoriye dahil edebiliriz. iskoç aydınlanmasının (bkz: iskoç aydınlanması) rasyonalizm karşıtlığı felsefeye yabancı olan bir okuyucuyu yanıltabilir, aslında burada kastedilen şey descartes ve hume'da görüldüğü gibi bir akılcılık-ampirizm çatışmasıdır ki daha sonra kant bu çatışmanın daha sağlıklı bir değerlendirmesini yapabilmiştir.
epistemolojiyi bir kenara bırakıp konudan sapmamak gerekirse iskoç aydınlanma hareketinden david hume ve adam smith'e ek olarak, ünlü feminist mary wollstonecraft'ın, daha sonra gelen örneklerden ise kamu tercihi teorisini geliştiren buchanan, hayek ve friedman gibi ekonomist ve siyaset bilimcilerin klasik liberal olarak sınıflandırılmasında beis yoktur.
brennan'ın aktardığı üzere klasik liberaller açık toplum savunucularıdır ve korporatif refah devleti klasik liberalizm ile çatışır. brennan'a göre ahbap-çavuş kapitalizmleri için de aynı çatışma söz konusudur çünkü bir klasik liberal için liberalizm yalnızca devletin ekonomiyi kontrol edip etmemesi ile ilgili bir sorun değildir. bir klasik liberal için, sosyal haklar ve eşitlik gibi problemler de sorun olarak görülmelidir. çünkü kuvvetler ayrılığı, adil rekabet ortamı, yargı bağımsızlığı gibi sosyal problemler aslında bir ülkenin halka yükselen refah seviyesi olarak yansıyacak "anlamlı" bir ekonomik gelişim gösterebilmesi için zaruri olan unsurlardır.
türkiye hukuk reformu konusunda dünyaya karşı daha ikna edici olabilseydi, bugün türkiye ekonomisinde daha olumlu gelişmeler gözlenebilirdi. (sine justitia nulla libertas) toker geçenlerde bunu bir televizyon programında çok basit bir örnekle açıkladı: "cebinizde bir milyon dolarınız var. birisi sizden bin dolar borç istedi ama adam işsiz, güçsüz, avare, güvenilmez, adresi belli değil. para verir misiniz? vermezsiniz. bu kadar basit."
klasik liberalizm, savaşa da karşı çıkar. türkiye'de klasik liberalizmin güçlü olmadığı, iç politikada hükûmete muhalefet edenlerin dış politikada hükûmeti desteklemesinden anlaşılabilir. kavmiyetçi bir toplum yapısında nasıl "aile içinde olan aile içinde kalır." gibi doktrinlerle aile içi şiddet bile meşrulaştırılıyorsa, burada da benzer bir toksik kavmiyetçi psikolojiden söz edilebilir.
klasik liberalizmde not edilmesi gereken bir diğer önemli detay da klasik liberallerin kamusal emtialar için gerekli finansmanın devlet tarafından temin etmesi gerektiğine karşı çıkmamalarıdır. regülasyon bir seviyeye kadar kabul edilebilirdir. (yol yapımı, eğitim, savunma vs.)
şimdi diyebilirsiniz ki "öyleyse klasik liberaller ve sosyal demokratlar aynı çizgide değil mi?"
değil. "liberteryenizm" sözcüğüne ihtiyaç duyulmasının sebebi zaten liberalizmin zamanla anlam kaymasına uğrayıp sosyal demokratlar ile özdeşleştirilmesi. oysa klasik liberalizm güçlü bir devlet müdahalesine karşı çıkar, bu yüzden brennan klasik liberalleri liberteryenizmin öncüleri olarak tanımlar.
minarşistler ve anarşistler katı liberteryenizmin alt grubu olarak düşünülebilir.
monopoller problemine anarşistlerin yaklaşımı şudur: siyasi monopoller özel monopollerden daha kötüdür. devletin elinde bulundurduğu şiddet tekelinden ötürü de bu anlaşılabilir bir yorumdur lakin gece bekçisi devlet savunucuları devletin şiddet tekelini elinde bulundurmasını anarşistler kadar büyük bir tehlike olarak görmez.
ayn rand, rothbard ve nozick katı liberteryen olarak klasifiye edilebilir.
ayn rand'e göre insanlar kendi tercihlerini kendileri yapıyorlar ise çıkarlarına uygun davranmış sayılırlar. bu bakış açısıyla, anneler veya babalar fedakar değildir. çünkü çocuğuna bakmak annenin veya babanın kendi seçimidir, ebeveynler çocuklarını yetiştirirken aslında kendi amaçlarına hizmet etmektedir. bu yüzden bu tür eylemler diğerkâmlık olarak tanımlanamazlar. ayn rand'in altruizmi reddetmesi bu düşüncenin etrafında şekillenmiştir. altruizm, ancak zorlamayla olan eylemdir.
bunlara ek olarak yapılması gereken bir diğer ayrım da ahlaki ve metodolojik individüalizm ayrımıdır.
ahlaki olarak individüalizm kant'ın otonomi konseptine dayandırılır. birey özgür iradesi ile bir kurallar şeması belirleyip bu şemaya göre davranışlarını kendi kendisine kısıtlar. metodolojik individüalizmde ise birey/toplum arasındaki ilişkilerin fayda/maliyet analizleri yapılır. vergilendirme sistemi gibi konular bu bağlamda ele alınır.
bazı düşünürler bireysel çıkarı, diğerlerinin esenliği kişinin kendisini de etkilemeyecekse kişinin başkalarının refahını önemsememesi olarak da yorumlar. yani kişi başkası için bir bedel ödeyecekse bu onun kendi refahını da yükseltmelidir. bunu şöyle düşünebiliriz: bir insan, toplumdaki eğitimli bireylerin ve istihdamın mahallesindeki suç oranlarını, seçimleri kazanacak politikacının kalitesini etkileyeceğini düşündüğünden devletin vatandaşa sağladığı eğitimin kalitesini veya hangi iş alanlarına yatırım yaptığını kendisine dert edinebilir.
suç iktisadı nosyonu da burada devreye girecektir. iktisatçılar ceza hukukunu dikkate alarak maliyet-etkinlik analizi yapabilir, suçu ekonomik bir sorun olarak değerlendirebilirler. bir örnek olarak veljanovski bu konuda hukuk ve ekonomi'deki bir pasajında, 2000'li yılların başlarında galler'de işlenen kayıtlı suçların adalet sistemine 60 milyar pound bir yük bindirdiğini belirtmiştir. hangi cezaî müeyyidelerin suçu caydıracağı bir maliyet-etkinlik analizi yöntemiyle ele alınabilir.
hayek için homo economicus problemi ekonomik bir sorun olmasa da, rasyonel tercih ve kamu tercihi teorileri için kilit önem arz eden bir problemdir. bu yüzden tanımının da nasıl yapılacağı, herhangi bir düşünüre bir eleştiri yöneltirken bu ayrımların doğru anlaşılması oldukça mühimdir.
neo-klasik liberalizm ise kafa karışıklığı yaratan bir diğer koldur lakin brennan bunu da liberteryenizm'de güzel güzel açıklamıştır.
neo-klasik liberalizmi anlayabilmek için sosyal adalet, egaliteryanizm gibi konseptler üzerinde düşünmek gerekir. neo-klasik liberaller yoksullara belirli bir destekte bulunulmasını mümkün kılacak bir kurumsal düzenin inşa edilmesinin gerekliliği hususunda sosyal demokratlarla benzer fikirler paylaşabilirler.
ayrıldıkları nokta ise serbest piyasayı baltalayacak bir marksizmin toplum genelinin refahını artırmayacağı, sanılanın aksine yalnızca varsılların değil yoksulların da serbest ticaretin sağlandığı memleketlerde daha iyi yaşam standartlarına sahip olduğudur. bir örnek olarak abd'de çok fazla milyarderin olması, abd'de toplum genelinin yaşam standardının, gelir dağılımının daha eşitlikçi olduğu bir memleketteki yaşam standardından daha düşük olacağı anlamına gelmeyecektir.
yazıyı bitirirken kürtaj karşıtı, devletin bir dine veya etnik gruba ayrıcalık tanımasını savunan, muhafazakar bir kimsenin bireyci veya liberteryen olarak sınıflandırılamayacağı hatırlatılmalıdır.