rusyada hüküm süren çarlık sisteminin sonu olan bolşevik ayaklanması. 1917 yılında başlayan hareket bir kaç yıl süren bir iç savaş döneminden sonra sovyet sosyalist cumhuriyetler birliğinin kurulmasıyla sonuçlandı. ekim devrimi olarak bilinse de esasında miladi takvime göre kasım ayında gerçekleşmiştir. rusya'da o dönemde kullanılan jülyen takvimi miladi takvime göre 10-15 gün kadar geri idi. bu nedenle rus takvimine göre 25 ekimde gerçekleşen devrim miladi takvime göre 7 kasımdadır. dünya tarihinin dikkate değer olaylarından biri olan bu devrim günümüzde pek hatırlanmasa da tarihte yaşamış olduğumuz büyük mülteci dalgalarından birini getirmiştir. bolşeviklerden kaçan beyaz ruslar buldukları tekneye atlayıp karadeniz üzerinden türkiye'ye kaçmışlardır. işgal yıllarını yaşayan istanbul'da oldukça sefil bir dönem yaşanmış daha sonra imkanı olan yavaş yavaş batı ülkelerine yönelmişti.
ilginç bir biçimde, jascha heifetz'in abd'ye turneye gitmek için vladivostok'a doğru yola çıktığı zaman fitilinin ateşlendiği ve heifetz'in "3 ay kalıp döneceğim" dediği turneden bir daha dönmemesine sebep olmuş olan devrim.
İyi mi oldu Rusya için kötü mü oldu hâlâ kararsız kaldığım devrimdir. Rusya'ya artısı da çok eksisi de. Rusya'da bu devrim olmasa eğitim-öğretim, memur kademeleri, ülkedeki kritik noktaların hepsi belli bir arostikrat kesimde olacaktı. Halk açlık ve sefillikle boğuşmaya devam edecekti ve tarımcı olarak kalacaklardı büyük ihtimalle .Bolsevikler halkta eğitim seferberliği başlattı, kadın erkek eşitliğini getirdi. Rusya'yı fakir bir tarım toplumundan sanayileşmiş gelişkin bir ülke haline getirdiler ve en önemlisi rusya'yı tek adamdan kurtardılar. Kötü yanları her siyasi devrimdeki gibi katliamlar yaptılar, milleti gulaglara hapsettiler. Polonya ve Baltık Ülkelerine yaptıklarını söylemek bile istemiyorum. Konu türkler olduğunda Çarlık Rusya'sını aratmayacak hatta daha kötü çok fazla eyleme imza attılar. Bilmiyorum anlaşılan o ki siyasi tarihlerin hiçbirinde beyaz ve siyah yok koyu gri ile açık gri var. Bazı yaptıkları çok doğruyken bazı yaptıkları kazıklı voyvoda'yı aratmayacak cinsten.
Tarihte dünyanın akışını değiştiren bir olaydır bu da. Devrimden sonra gelen yeni komünist düzenler hem kapitalistler gibi insanları köle yapmışlar hem de başına Keleş dayamışlar. Yani kapitalistler kadar çakallıktan anlamamışlar. En son ana komünist devlet 1991'de dağılmış ve devrimin ateşi tamamen sönmüştür.
dünya tarihinin gördüğü en büyük üç olaydan biri. dolayısıyla konuşurken ve yazarken her zaman başına büyük sıfatını koyarım. diğer büyük iki olay/olgu da yerleşik hayata geçen insanlığın yaptığı tarım devrimi ve sanayi devrimi ve onun sonucu sayılması gereken büyük fransız devrimi.
ilginçtir ki devrim günü çatışmalarda ölen sayısı resmi verilere göre sadece altı. ama kısa süre sonra karşı devrimcilerin saldırılarıyla başlayan merkez ve güney bölgeler için yaklaşık üç yıl, uzakdoğu ve sibirya için ise beş yıl süren iç savaşta ise ölen üç milyon kişi. iç savaş bitince de 1922'de sscb kuruluyor. nasıl büyük fransız devrimi'yle konvansiyon, direktuvar, jakobin, girondin gibi kavramlar hayatımıza girdiyse, bolşevik, menşevik, sovyet, entelijensiya gibi kelimeler de sosyalist kuruluşu başlatan büyük ekim devrimi sayesinde tüm dünya literatürüne yayıldı.
büyük ekim devriminden sonra girilen sosyalist kuruluş dönemine gelirsek, sadece yetmiş iki gün süren paris komünü'nden sonra yetmiş dört yıl süren tarihin ikinci işçi devletinin sicilinde; güvenceli iş, en fazla sekiz saatlik iş günü, yasal kürtaj hakkı(bu hakkı tanıyan ilk ülke. sscb'de belli dönemlerde kürtajın yasaklandığına dair bilgi vereceklere kısa not, iki dünya savaşı, bir iç savaşta yaklaşık 40 milyon yurttaşını kaybeden bir ülke için zaman zaman yasaklamaya gidilmesi makul görülmesi gereken bir durum), eğitim seferberliği, kreşler ve toplumsal yaşamın eşitlikçi bir biçimde düzenlenmesi sayesinde kadınların özgürleşmesi, çarlık rusyası'nın köle halklarının özgürleştirilmesi ve uluslaşmasının sağlanması, eğitimin, sporun ve sanatın kapitalist ülkelerden çok daha nitelikli olması, halkın sporun ve sanatın nesnesi olmaktan çıkarılması, herkese ücretsiz sağlık hakkı, her yıl herkese ücretli izin ve tatil yapma hakkı ve daha sayamadığım onlarca güzel şey var. bugün hâlâ bu kazanımların bazılarının etkileri ülkemizde ve dünyada devam ediyor. tüm dünyanın faşizm belasından kurtulması da yirmi yedi milyon insanını nazi barbarlığına feda eden sovyetler birliği sayesinde gerçekleşti. tüm bu nedenlerle sscb'ye şükran duyuyorum.
son olarak hiç mi kötü tarafı yoktu sosyalizmin diye soracak olursanız. cevabım evet. sosyalizmin en kötü tarafı, yaşanan büyük yıkımların sonucu olarak, sscb işçi sınıfının ve halklarının biraz "nefes" alabilmesi için komünist parti tarafından ideolojik olarak beslenmemesi, işçi sınıfının politikliğini günden güne yitirmesi ve tüm bunların sonucu olarak bir mantar tabancası bile patlamadan çözülmesi. nasıl büyük ekim devrimi lenin olmadan gerçekleşmeyecekse, sscb'de sosyalizmin çözülüşü de gorbaçov gibi bir hain olmadan gerçekleşemezdi. En azından işçi sınıfı direnmeden ve bedel ödetmeden ülkesini kapitalizme terk etmezdi. bu arada sovyetler birliği'nin yeryüzü cenneti olmadığını da kabul ediyorum. sovyetler birliği'nde de haksız idamlar, sürgünler, çeşitli kademelerdeki yöneticilerin çürümesi ve sosyalizmle bağdaşmayan icraatlara girişmesi de gerçek. ama robert conquest vb. anti-komünist yazarların kitaplarına dayanarak, ayrıntılı arşiv araştırması yapmadan sscb'de yaşanan kıtlığa bağlı ölümlerin gerçek sayısının çok üzerinde gösterilmesini, özellikle stalin döneminde idam cezası infaz edilen ve çalışma kamplarına gönderilen kişi sayısının manipüle edilmesini, nazilerin sorumlu olduğu katyn katliamının sscb'nin üzerine yıkılmasını ise şiddetle reddediyorum.
sovyetler birliği'ni hatalarıyla ve sevaplarıyla bir bütün olarak sahiplenilmesi gereken bir deneyim olarak görüyorum. sovyetler birliği'ne eleştirel bir dostlukla yaklaşmak sosyalist/komünist olmanın turnusol kağıdıdır. sosyalizmin daha iyisini ve çözülmeyenini kurmak için, hâlâ tarihteki en büyük ve en uzun süren sosyalizm deneyinden almamız gereken çok ders var.
bu bestesi, üçüncü senfonisiyle beraber, shostakovich'in en sevmediği bestelerindendir. çünkü adamın işine sürekli karışılmış ve özgür bırakılmamıştır. daha da özgür bırakılmayacaktır zaten.