çocuksuz kadınlar ile henüz kendilerinden bir çocuk beklentisine girilmemiş genç kızları gıcık etmek için sarf edilen söz öbeği. bu lafı sarf eden taraf bir yandan kendi hayat deneyimine ve analık statüsüne vurgu yaparak üste çıkarken, bir yandan da konuyu kapatır. anne değilsin ki, neyi tartışıcam seninle hesabı.
vaktiyle bu lafa "ya bırak anne olmayı falan, esas kedin olsun anlarsın. dünyanın en muhteşem duygusu" diye sulu bir kontratak yapayım demiştim, hiç hoş karşılanmadı. çok kınandım ve teessüf edildim, cık cık cık sesleri arasında süpürge sapıyla ittirerek ortamdan uzaklaştırdılar beni. önermiyorum, yapmayın.
sonra bir gün fark ettim ki esasında beddua tonlamasıyla söylenen bir deyiş bu. hatta hakiki bir beddua. bu lafta beni bu kadar rahatsız eden nedir tam anlamıyordum, beraber kahve içtiğim bir arkadaşıma söylenince oturdu taşlar yerine.
aslında hemen de oturmadı, arkadaşım "neyi anlayacakmışım?" diye sorunca bir yığın çile / emek / fedakarlık kasidesinden sonra, son düzlükte hızını alamayan taze anne tarafından "çocuğun olsun da gör gününü" diye tamamlandı tirat. o zaman oturdu taşlar.
"oha" dedim -içimden- "ben yıllardır buna gıcık oluyormuşum, bu beddua tonlamasına. 'allah belanı versin' yerine tercih edilen bir söz öbeği bu. vay anasını sayın seyirciler" diye saçma sapan aydınlandıkça aydınlandım. sonra da kendi idrakimden keyfe gelip gülmeye başladım. şunun gibi sinir bozukluğu/#233898 değil ama, normal insanlar gibi güldüm bu sefer. iyi ki de öyle yapmışım, kadın bana dönüp "ne gülüyorsun be" diye bir çemkirdi! normalde daha beter gülerdim; ama bu hormon bombardımanı altındaki dev bir pilates topunu andıran kadınla baş edemeyeceğimi hissedip "pardon ya çok özür dilerim, sinirlerim bozuldu da" diye alttan alırken buldum kendimi.
Hayatım boyunca sadece annemden duyduğum, "anne" olunca da anladığım hitap şekli.
Ben yaşantımda bunu söyleyen kişileri sadece ebeveynler olarak gördüm. Çevremdeki hiç kimseden sosyal hayatlarında bu tanımı kullandıklarını duymadım.
Benim çevremde bu tanım kendisine aşırı zorluklar çıkaran, (daha doğrusu bununla itham edilen) onu pek yoran çocukların isyan ettikleri anlarda anneleri tarafından söylenen, içten içe tehdit kokan bir cümledir. kızılan çocuk erkekse "baba olunca anlarsın" şekline dönüşebilir.
Anne olunca anladım mı peki sevgili dostlar; evet anladım. Elbette o çok zor zannettiğim hayatımın aslında çok kolay olduğunu anladım, o sırtlandığım, ah vah dediğim sorumlulukların hiçbir ağırlığının olmadığını anladım, burada kafanızı açmak istemediğim birçok şeyi anladım diyebilirim. Bunu yaşayarak öğrenmiş olanlar zaten nelerden bahsettiğimi biliyorlar. Bilmeyenler de öğrenmek için hazırlandıkları zaman zaten öğrenecekler. Onları da baymaya gerek yok diye düşünüyorum. (Hiç öğrenmek istemeyenler de hiç öğrenmezler istedikleri gibi)
benim paylaşmak istediğim bu cümlenin görülmeyen yüzü aslında. ailemizin biz büyürken sık sık zikrettiği bu cümlenin, aslında ne kadar yanlış olabildiği bölümü.
İki veya daha fazla çocuklu ailelerin normal sayıldığı, tek çocuklu aile sayısının az olduğu dönemde büyüdüm. Benim dönemimde çocukların aile bireyi gibi görünmesi durumu söz konusu değildi. Anne, baba, çocuk tanımlamasının çocuk kısmıydık ve bundan daha fazla bir şeye ihtiyaç yoktu. Bizler iyi ki de kardeşliymişiz ki, paylaşımlarımızı birbirimizle yapabildik. (hepimiz değil)
benim dönemimin "sen anlamazsın" , "çocuk aklınla karışma" dönemi olduğunu belirtmeme gerek yok. bu durum son yıllarda değişti ama onu da çok yanlış değerlendirerek saçmaladı bir kısım, o başka bir girdi konusu, onu sonra değerlendirelim. (çevrenizde evin reisi gibi gördüğünüz, garip tavırlarla dolaşan ve genellikle bağırarak konuşan bebeler grubu- bu grubun ailesi de genelde biz onun özgürlüğüne karışmıyoruz falan diye gezer, her neyse)
hepinizin hatırlayacağı deney yapmaya çalışan çocuğa kızan anneanne bu dönemin ebeveynlerinden mesela. bizim dönemimizin çocukları şu an iş dünyasında "çok efendi" diye tanınıyorlar. bizler evet çok efendiydik, aile ahlakı, büyüklere saygı, genel duyarlılık tavan noktasındaydı. ama altta hep bir mallık, hep bir sus durumu. annemin en meşhur lafı mesela "aman çocuğum kötüyle kötü olma" ya da "boş ver yavrum, o yapsın sen bir şey deme" durumu güzel ahlakla başlayan ama ucu düz mallığa ilerleyen cümlelerdi. ve öyleydik de..
"kurcalama bozarsın" "sen alma kırarsın" "çekil ben yapayım, şimdi dökersin" gibi uzayan cümlelerin, aslında temelinde çocuğa yardım gibi görünse de, durumu batıran yaklaşımlar olduğunu hepimiz gayet iyi biliyoruz artık.
bizler iş dünyasında olsun, sosyal hayatımızda olsun, aile korumasından uzak ya da sokaklarda büyümüş, veya mecburen farklı şekillerde evrilmiş muhtelif kişilerden öyle kazıklar, öyle sopalar yedik ki, yıllar içinde hayatın kaç bucak olduğunu gördük. "sen boş ver yavrum" maalesef gerçek hayatın içinde hiçbir halta yaramıyordu. bilakis boş vermemek gerekiyordu. çevremizdekilerin kendimiz gibi olmadığını anlamamız uzun zaman aldı. hep güvendik, hep çaktılar.
ha şimdi taş gibi miyim, hayır elbette, içimdeki mal dimdik ayakta ama belli etmemeyi öğrendim en azından. dış kabuğum kalın sadece, içim aynıdır. çocukluk koşullandırmalarını kolayca veya mantıkla değiştiremezsiniz.
gelelim anne olunca anlarsın cümlesinin kendi irdelememdeki son bölümüne; küçük bir anıya yer vermem gerek izninizle; abimle 3 yıl arayla anne-baba olduk. bir gün oğlum 6, yeğenim 3 yaşında bahçede oynuyorlar, hava kararmak üzere, biz de bahçenin köşe bölümünde sessizce içiyoruz, o yaşlarda böyle durumları anlamıyorlar tabii, rahatız. bir süre sessizce çocuklarımıza baktık, ikimiz de benzer şeyler düşünüyorduk sanırım. sonra abim bana "nasıl yapacağız, bazen korkuyorum, baba olarak ne yapmam gerektiğini bilmiyorum gibi geliyor" dedi. ben de ona "ben de korkuyorum, hatta ben de ne yapacağımı bilmiyorum abi, ama inan bana ne yapmamam gerektiğini çok iyi biliyorum" dedim.
anne olunca anladım ki; hayatınıza giren o küçük beden; karakteriyle, hayata bakışıyla, sadece bir çocuk'tan çok öte. anne olunca anladım ki; çocuğu hayata getirdiyseniz onun bu hayatta ihtiyacı olacak olan tüm donanımı yapabildiğinizin en iyisi şeklinde ona vermek zorundasınız. ahırda oğlak doğsa, dere kenarında otu bitmiyor maalesef, onu maddi olarak destekleyecek noktada olmalısınız.
anne olunca anladım ki, korktuğunu söyleyen çocuğa "koca çocuk oldun" değil, "bazen ben de çok korkuyorum" demeliymişsiniz.
anne olunca anladım ki; bir çocuğun anne veya babasından beklediği tek şey onu sevdiğini söyleyen sözleriymiş. Hem de devamlı.
anne olunca anladım ki; fikirlerini söyleyen çocuk şımarık ve saygısız değil özgürmüş.
anne olunca anladım ki ailenizin size yaptırmak istedikleri (spor, sanat vs) değil, sizin seçimleriniz önemliymiş.
anne olunca öğrendim ki, çocuğunuza yaptıklarınızdan ziyade yapamadıklarınız önemliymiş.
şimdilerde hayatın beni getirdiği bu noktada her şeyden önce saygı duyduğum bir oğlum var. anne olunca anladıklarım her gün bir yenisi eklenerek büyüyor. ve biliyorum ki anne olunca annemin anladıkları ile benimkiler çok farklı ve oğlumunkiler de çok farklı olacak. bu konudaki tek mutluluğum bu günlere dönüp baktığında, onun için elimden gelenin en iyisini yaptığıma olan "samimi inancı" olacaktır. eğer ki bunu onda hissedersem, bu işi kotarmış olduğuma işte o zaman inanacağım sevgili dostlar.
ancak eski kuşak veya günümüz dinci/islâmcı insanların(çoğunlukla da kadınların) söylemi olabilecek bir önerme. dokuz ay karında taşıma, doğduktan sonra meme verme vb. fiziksel durumlar dışında vicdan sahibi, empati ve gözlem yapma yeteneği olan her kadın ve erkek anne olmadan da bu durumun güzelliklerini ve zorluklarını anlayabilir. hepimizin hayatında bizden güçsüz veya "yardıma muhtaç" insanlar ve hayvanlar her zaman olmuştur/olacak. küçük kardeşine yemek yediren, onu giydiren, okula götüren abla/ağabey de bir anlamda anne-baba benim gözümde. yaşlandıklarında ailesine, hayvanlara evde veya sokakta bakanlar da benzer konumda. böyle yazdım ama hobbes'a atıfla "kadın kadının kurdudur." demeden de geçemeyeceğim. sosyoloji doktoru arkadaşımın abd'de iyi bir üniversitede doktorasını tamamlayan, döndüğünde türkiye'nin en iyi üniversitelerinden birinde sosyoloji doçenti olarak görev yapan ablası, şimdi hatırlayamadığım basit bir konuda arkadaşıma "sen anne değilsin. anlayamazsın." cümlesini kolayca sarf edebilmiş. bunu söyleyen kadın, '60'lı yılların bilinen öğrenci liderlerinden olan, '70'li yılların solcu sendika yöneticisinin "solcu/feminist" kızı. böylesine bir tutum tam anlamıyla bir annelik şovenizmi. annelerimizin veya babaannelerimizin kuşağından biri böyle bir cümle kursa "he. he." der geçerim. ama 70'ler ve sonrasında doğan kadının veya erkeğin bunu söylemesi durumunda, ilişkimin yakınlığına bağlı olarak, ya kocaman bir "hassiktir" çekerim ya da hakaret etmeden çok sert biçimde cevap veririm. böyle bir hitap biçimi kendini diğer kadınlardan üstün görme kompleksinin bir görünümü olsa gerek. bu arada sosyolog arkadaşım bizim gibi geleneksel sayılan toplumlarda kadınlar arasında hiyerarşik sıralamanın erkek çocuk sahibi evli kadın, kız çocuk sahibi evli kadın, evli ve çocuksuz kadın, bekâr ve hiç evlenmemiş kadın, dul kadın olduğunu söylemişti. bu sıralamanın da geçmişini ... bu arada ukala, küfürbaz, insanların birçok şeyine karışma hakkını kendinde gören, hatta bu konularda zaman zaman kabalaşan biriyim. sütten çıkmış ak kaşık değilim anlayacağınız. bu başlığı tamamen şans eseri gördüm. bu cümleyi kuran kadınların olası yüz ifadesi ve bilmiş ses tonu gözümün önüne geldi. çileden çıktım. annelik, babalık, aile, emek vb. hiçbir kurumun ve değerin kutsal olmadığına dair değişmez fikrim nedeniyle bu söyleme tepkiliyim herhalde.
bir yaşında yerinde duramayan, eskilerin tabiriyle osuruğu cinli, bir oğlumuz var. pandemide uzaktan çalıştığımız için neredeyse yirmi dört saat esasına göre eşimle beraber bizim tosuna baktık. eşim için daha çok olmakla birlikte, son bir yıl ikimiz için de oldukça yorucu oldu. ikimizin de aklına böylesine saçma bir cümle kurmak gelmedi, gelecekte de gelmez. şimdi düşündüm de "böyle boktan bir dünyada/ülkede çocuk yapılmaz." cümlesinin diğeriyle benzer bilmişlikte bir cümle olmasına rağmen beni rahatsız etmediğini fark ettim. milliyetçiliği mahkum eden, fakat ezilen ulus milliyetçiliğine müsamaha gösteren xx. yüzyıl komünistlerini (yoldaşlarımı) daha da iyi anlıyorum şimdi! selam olsun çocuk yapmadığı için annelerin, babaların, yakın akrabaların ve arkadaşların zulmüne uğrayan evli çiftlere!
Söylediği sözün duygusal olmayan, mantıklı hiçbir tarafı bulunmadığını fark eden anne kişisi, anne olmanın ona verdiği yetkiye dayanarak asla altta kalmamalıdır. Dolayısıyla üste geçebilmek adına kullacağı o son kozu da kullanır ve der ki "anne olunca anlarsın". Kimse anne olunca da anlamaz, neden anlasın. Ben bir sürü şey oldum kimse anlamadı, o esnada annem de beni anlamadı. Annem benim olduğum şeyi olunca da beni anlamadı. Demek ki ben de anne olunca onu anlamayacağım. Umarım da anlamam. Geçmiş aradan 50 sene, hala annemin anneliği gibi annelik yapacaksam püh bana da.