J.k rowling'in kaleminden çıkan ve 7 kitaptan oluşan fantastik roman serisi. Seri, ismini kitabın kahramanı olan harry potter'dan almıştır. Konu olarak, anne babası kötü bir büyücü tarafından öldürülen harry potter'ın büyücülük okuluna başlaması ve akabinde yaşadıkları işlenmiştir.
john williams imzalı harika soundtrackleriyle -özellikle hedwig's theme ile- kendinizi büyülü dünyaya kaptırıp hogwarts'ın herhangi bir üyesiymiş gibi hissetmenize neden olan film serisi.
kurgusal dünyada diğer tüm yapıtlar bir yana, harry potter bir yanadır benim için. sinemada gözlerimi koca koca açıp hayranlıkla izlediğim ve günlerce büyüsünden çıkamadığım o "ilk günkü gibi sevmek" hissini her izlediğimde hâlâ yaşarım. quidditch sahnelerinde sinema salonunu stadyuma çevirip alkışlarla, sevinç çığlıklarıyla gryffindor'a verdiğimiz destekler, bir muggle olarak büyücülük dünyasındaki yaşıtlarınızla birlikte büyümenin verdiği tarifi olmayan o güzel duyguyu dile getirmek imkansız.
Ron Weasley ve Hermione Granger ile beraber Hogwartsın altın üçlüsü. En genç Seeker. Üç büyücü turnuvasının şampiyonlarından biri. Sirius Black'in vaftiz oğlu, birçoklarının dediği gibi "The boy who lived." Sahip olduğu bazı yetenekleri (çatalağız olma vs) Voldemort'tan almış ve voldi öldükten sonra kaybetmiştir. Ginny Weasley ile 2 kız ve 1 erkek evlat sahibi olmuş seherbaz. Hogwartstaki savaştan sonra son yılını tamamlamak için tekrar dönmesi okula. son olarak da keşke slytherin olsaydı dediğim insan. Hoş Voldemort onu kötü tarafa geçse bile öldürürdü orası ayrı.
star wars çakması. biliyorum bir nesil bununla büyüdü ve onlar bu hikayenin özünün yıldız savaşlarının bir uyarlaması olduğunu duymaktan hoşlanmayacaklar.
harry potter aynı luke skywalker gibi bir yetimdir. tamam luke'un hala bir babası var ama kimse bilmiyor ailelerine ne olduğunu. ikisi de bir akrabasının yanında yaşıyor. ikisi de hayatında bir şeyler olmasını bekliyor. sonra olaylar gelişiyor.
sadece harry potter olsa yine iyi. voldemort'u al, yerine the emperor koy. dumbledore ile obi-wan, güç (force) yerine sihir, ışın kılıcı yerine uyduruk bir sopa, uçan süpürge'ler çakma uzay gemisi, quiditch dediğin bir nevi pod yarışı, jedi'lar yerine büyücüler vs vs.
tamam apayrı iki öykü gibi duruyor ama temel hatların bu kadar benzer olması, hafiften de olsa bir esinlenme olduğu fikrini akla getirmiyor mu?
İlk göz ağrım. Okuduğum ilk resimsiz ve uzuuun kitap serisi. Şimdiki çocuklar için saçma gelebilir ama ben küçükken bulunduğum sosyal çevre etkisinden mi yoksa bize özgü fakirlikten mi (bilgi fakirliği, kitap fakirliği, artık siz ne derseniz deyin) bilmem kitaplar ulaşılamaz kutsallardı. İlk kitabını ilkokul öğretmenim vermişti okumam için. Sonrasını anneme yalvar yakar aldırmıştım. İlk filmini yine sınıfta izletmişti öğretmenimiz. Eşek kadar oldum hâlâ harry potter diyince duygulanıyorum. Filmlerdeki harry ve arkadaşlarına değil de kitaptakilere aşıktım.
Hâlâ filmini izlemediyseniz önce kitabını okuyun derim ben. Sizi gerçekten dünyadan biraz olsun uzaklaştıran sihre kapılın. Filmleri, film müzikleri çok güzel olsa da kitabın tadını veremiyor, kısacık kalıyor benim nazarımda.
şimdi, bilim dünyasında yeni moda, yeni keşfedilen börtü böceğe bu seriden esinlenerek isim veriliyormuş. balık keşfedip recep demekten iyidir. www.iflscience.com/...
dünyanın en iyi kitap serisi. gerçekten edebiyat yönüyle değerlendirirseniz bir çöp ama zevk için okunacaksa üstüne yok. maalesef filmlerinde aynı kalite yok. varsa yoksa silinmiş sahneler.
ben ortaokuldayken bir kitap standı kurulmuştu 2 günlüğüne okula. başka bir kitap serisini almayı düşünüyordum. standın ilk günü o serinin fiyatını öğrenip ertesi gün o serinin 2 kitabını alacak para getirmiştim. ancak ertesi gün şöyle bir cevap aldım: "normalde fiyatı 25 tl'ydi ama dün yanlışlıkla tanesi 20 tlden zararına sattık". yani elimdeki para ertesi gün o kitapları almaya yetmedi. ben de harry potter ile diğer seri arasında kaldım. harry potter okuyan bir arkadaşa sordum. o da harry potter daha güzel deyince harry potter ve felsefe taşı kitabını ve başka bir ince kitabı aldım. pişman da olmadım. sonrasında diğer serinin kitabını da alınca o serinin her kitabı 2 günde biten saçma bir çizgi roman serisi olduğunu fark ettim. potterhead olma maceram böyleydi. edebiyat olarak kötüdür. bir kitap gurmesi eleştirmene verseniz kitabı kulzos tabiriyle "nahoş" bulurdu. ama eğlence amaçlı okunacaksa harika bir seri. filmlerine girmeyeceğim. bu arada hortkulukların ruh emici öpücüğü veya avada kadavra ile yok edilip edilemediği hakkında bir fikri olan varsa mesaj atsın. ekşi sözlükteki tabiriyle "yeşillendirsin" yani.
Tam adı harry james potter’dır. buna rağmen de seride ve filmlerde resmi yazışmalar ve durumlar (mahkemeye çıkmak, hogwarts mektupları vb.) harici kendisine ''james'' ya da ''harry james'' diye seslenildiği görülmemiştir.
ikinci adının babadan* kaynaklı olduğu düşünülüyor.
31 temmuz 1980 tarihinde doğması itibarıyla birkaç saat önce 44 yaşına giren, çocukluk kahramanı, büyücü, quidditch oyuncusu, yiğit bir savaşçı ve gönüllerde taht kurmuş olan sağ kalan çocuk.
private drive 4 numaralı evin merdiven altındaki odasında yaşayan 11 yaşındaki harry potter'ı tanıdığımda 12 yaşımdaydım. felsefe taşı'nın ilk sayfalarından itibaren harry'nin yaşantısıyla kendiminki arasındaki benzerliği gördüm. merdiven altındaki odada yaşamaya mahkum edilen harry de tıpkı benim gibi ite kakıla büyümüş, yaşadığı çevrede sığıntı muamelesi görmüş, yaşıtları arasında adamakıllı arkadaş edinememiş ve dışlanmış, john lennon gözlüğü taktığı için ''dört göz'' diye açık hedef haline gelmiş, hayatta kimi kimsesi olmadığı için de bir yerden sonra ''böyle gelmiş böyle gider'' tribine girerek yaşadıklarını kabullenmişti. evet felsefe taşı'nın ilk başlarından itibaren gördüm bunu.
öyle ki 11. yaş gününü dahi kendi kendine kutlayacaktı. benim 12. yaş günümü kendi kendime kutladığım gibi... derken rubeus hagrid diye karl marx kılıklı dev bir adam geldi ve işlerin hiç de öyle olmadığını gösterdi. o gün harry sadece büyücü olduğunu öğrenmedi, tıpkı tüm çocuklar gibi, keşfedilmeyi bekleyen bir cevher olduğunu anladı. ayrıca hogwarts cadılık ve büyücülük okulu'nda okumaya hak kazanmıştı. ve evet... anne babasının nasıl öldüğünü de, alnındaki yara izinin sebebini de, cümle alemin öcü gibi korktuğu lord voldemort'u nasıl alt ettiğini de bizzat hagrid'den öğrenmiş oldu. daha 1 ay önce dudley ve ailesinin elinde sığıntı gibi yaşayan, kırık gözlükleriyle ve dudley'nin eskimiş kıyafetleriyle ortalıkta ruh gibi dolanan ve dudley ile çetesinin kum torbası gibi muamele ettiği harry potter meğer alemin kralıymış da haberi yokmuş! sonra nasıl oldu da voldemort'la her karşı karşıya gelişinde biraz daha çelikleşerek, biraz daha kahramanlaşarak, biraz daha yiğitleşerek çıktı... ölüm yadigarları'nda öldüren büyüyle* ikinci kez karşılaşmasına rağmen efsaneleşerek bir kez daha dirildi. arafta dumbledore'la karşılaştı son bir kez... dumbledore demişti ya: ''bizi biz yapan yeteneklerimiz değil, seçimlerimizdir'' diye... bir bütün olarak seri bunu anlatıyor aslında. yoksa private drive 4 numaradaki evin merdiven altındaki dolabında sığıntı gibi yaşayan harry, büyücü dünyasının mangal yürekli kahramanı olur muydu?
işte tüm bu özellikleri ve çelik gibi karakteriyle harry; başlı başına bir kuşağın idolü olması bir yana, bu kuşağa bizzat adını veren kişidir. (bkz: harry potter kuşağı)