"Akşamüstü ekin acısı mı bu
yoksa sarışın buğdayın iç çekişi mi
suların artık unutması mı toprağı
Nedir bu ağaç yalnız ürperen öyle
ayışığına hazırlanırken dallarını
Nedir bu acı sinen bu kalabalık otlara
sari yüreğe
ki ateş ülkesidir orası
kızıl tandan daha da aşk küskünü
Nedir bu köklerde sızlanmalar
acıyı yağdıran
durgun sümbül yüzler
kimdi ay bahçesinde tek başına dans eden
kim kırıyor dalları
Biliyorum dağılıp gidecek her şey
polenler gibi uçuşacak ruhlar
Antares'in ruhu uçacak
nergis parçalanacak ay gölünde"
Antares: güneş'in birkaç katı büyüklükte bir yıldız. İsmi "anti-ares"ten yani savaş tanrısı olan ares'i temsil eden mars ile karıştırılmasından gelir.
"Nereye vardık hangi kıyılara
yıldızların izni gerekti, çıkarmamız için tül giysiyi
sonra dalla kendilerini verdiler
eğri büğrü menekşeler kasrında
vahşi ve hayvaniydi
gece de tanımını çoktan aşmıştı
küçük darbeleri ise ırmak silip süpürüyordu
İki yıl böyle oldu ayışığının bol sarmalıyla beslendik
değişimin duruk gövdesinde ölü menkeseli kız
uzanıp alıyorum ağaçtan olgun inciri
esrarlı bir yarılışla günler boyu
yıldırımların geldiği bölgeye
kararmış günlerden kalan ne..."
"İnce sızılar duyarım günle gecenin birleştiği yerde
yavaş yavaş solan bir çiçeğin solgun ışığı yansımıştır yüzüme
oysa gün parlak gökyüzü kızıldır henüz
yalnızlıklardan sıyrılıp bir iki yıldız
yıldızlardan aldığım bir gülüştür benimki
takındığım dudağımın ucundaki
derin bir dağ kovuğunda otururum
sonra bir kartalla senlibenli
birazdan gün solacak sessizlik
takınacak kendi sessizliğini
istek başlayacak denizden
bir martının mavi sayrıl uçuşundan
bir iki beyaz martı geçecek
şölen mi başlayacak ne
kırmızıyla yeşilin tutuştuğu yerde
altın sağraktan akan suyun sessiz görünüşü gibi
yeter diyor morluk
sır verdim dağlara ben
sır verdiklerim içinde
takındığım gülüşüm de var.
Nedir bu beni saran sonsuz kıyılar
uğuldayan ormanlar denizin durmadan yükseldiği kumsal
dalgaların bölündüğü kıyı
arayışlarla başlayan gece küskün biten sabah
nedir nedir beni saran hüzün
gökyüzünden topraktan ve sudan
hiç durmadan fışkıran akşam
bense
uzatmıştım saçlarımı
koyu bir ırmak için
bense
önümdeki yeşil başlı ağaçların eğildiği
yüzümü yıkadığım o eski sunak
önümden akıp geçen bir kara yelkenli
saçlarım ise günışığından arta kalan
bir yele gibi önüne katmış da ışığı
güpegündüz bir gülün boyatışını
bekleyebilirim sonsuza dek
bekleyebilirim yeni doğan bir sabah sevisini
kollarımdan geçen ırmak
başımı yasladığım yeşil ay
kurallarım var hiç bir doğaya uymayan
şaşırmalarımda hiç durmadan gökyüzüne bir gül boy atar."
--
spoiler --