1. dün ölüm yıl dönümü olan şair. 13 ekim 1987. , ve gibi isimlerle yakın arkadaştı. Cemal süreya onu hep zelda diye çağırırdı.

    henüz 29 yaşındayken özellikle 'avrupa kültürünün faşizm altında yok olması' konulu makalesiyle iki kulvarda da hatırı sayılır yazar olma yolunda ilerlerken kendini yüksekten bırakması ne kadar acı verici.

    #202 no pasaran | 8 yıl önce
    0şair 
  2. ardında "kırmızı kahverengi bir defter" bırakmış sevgili nilgün...

    ***

    kitaptan bazı alıntılar,

    -- spoiler --


    anıların müthiş bir dirençliliği var; kişi anmak istediğinde her şeyin içinden geçip an'ı şimdiyi aşıp ancak istediği anıya dönebiliyor, çıplak ve savunusuz çocuklar gibi. anıların her gün ırzına geçilebilir. bir tür sıçrama ve hiçbir şey elde edememe.

    *
    herkes evinin önündeki çölü süpürmelidir, içerdeki çölü dışarıdan sızmış olarak görüyorsa, beklesin, ağır ağır dışarı aksın kum tanecikleri, biriksin ve dışarının çölüne bitşsin, o zaman herkes yine evinin önündeki çölü süpürmeyi sürdürebilir


    *
    sonra sözcüklerin kumda bıraktığı izlerin içine yerleştim


    *
    ölüm, yaşayabilmek için sonsuzca kaçındığımız, ama sözcükleri yaşatabilmek için kucak açtığımız


    *
    Çöl rengi bir elbise giydim


    *
    Kıyamet koparken bile fidan dikiniz


    *
    Ben hakimim masum bey


    *
    Yeryüzünün tüm bağırsakları uzunluğunca umutsuzluğumuz içerde labirentin karmaşıklığı boyunca katlanan bir Saldırma ve saldırılma korkusu


    *
    Şiir dairesel bir labirentte yeşil merkezden dağılan ana yolları kesen kısa keçi yolları açmaktır; üzerinden kurtlar da aşırır, tilkiler de... sıçrama, uzun yolları keSmek amacı, çembere ulaşma duygusu ve "hasta olmayan hayvana" duyulan özlemle gerçekleştirilir.


    *
    Geliyorlar, bu evde doğan yeni bir ölümü görmeye...


    *
    Gerçekliğin benim düşlerimden bir ayrımı yok
    -- öylesine ince delikli bir ağ ki bu üzerime kapanan, kapanan, kapanan
    bu KAPAN
    gömütün kapağı hep açık, ölünceye dek -- yaşadıkça uçuşan anları, düşünceyi ve duyumları bir bir atıyoruz içeri, sonra hiçbir şey biriktirilemez, üretilemez duruma geldiğinde kendimiz giriyoruz ve örtüyoruz kapağı üzerimize.


    *
    bir tek güneşten utandım hayatımda
    (yalnızca)


    *
    yaşam öykülerine uzaktan baktığımızda algıladığımız, kurmaca ve gerçeklik alaşımının aşılmazlığı


    *
    yaşamlarımız kısa mesafelerde bir kuş uçuşu kadar (göçebilen kuşların yolları ve kargalara verilen yaşam payı dışında) gençyaz ve yaşlıbahar arasında ufalanan bir yaprağınki denli rüzgarlara açık. Bu bilgi bizi inlerimizden çıkararak (kimi zaman da tam tersi) altruizm adlı meydana gönderiyor. Belki meydan, Pazar yeridir, belki de yetişkin maskelerini sorumluluk duygusuyla yüzlerimize yerleştirdiğimiz bir çocuk bahçesi...

    açılmak --açmak. Göğe, yerküreye, suküreye, insanlara, düşünceye, geçmişe, gelecek ve şimdi'ye açılmak... dünyaya yönelik tehdit oklarına hafif bir tebessümle bakmak. Tebessüm güncel-geçici ile evrensel-kalıcı olan arasındaki ayrımı görebilmek ve özümseyebilmenin imidir.


    *
    bir kadın bütün parçalanmış, yanmış aklı ve hiç sarsılmayacak açıklığıyla yazmış bir kadın... içinden rastlantıyla geçtiği geçirildiği zamanlar, durumlar, ilişkiler, yaralar açtıkça, kaçınılmaz olan dille göğe bir güneş bir ay ve bir çizgi yapmak ve sonra delirmek görevi...


    *
    nereye gittiğini bilmiyorsan, derin bir bağın yok demektir. Olsaydı öğrenirdin. ("dava" filminden...)


    *
    kapı kimin üzerine kapatılıyorsa, o, dışarıda kalanın değildir.
    içerde olan, tek kişilik oda oyunlarına düşkün olan üzerine kapatılan kapıdan habersiz ve kolayca dışarıda olanın üzerine kaç kapı kapıyor


    *
    İklim ve polis izin verirse Çingeneler çıplak gezer


    *
    Böyle bir morla alçalttım sizi!


    *
    Düz duvara tırmanan bir aklım olsaydı diyorum, hiç durmadan koşuşturan, atlayan zıp zıp bir akıl. Her şeyin ötesine berisine sıçrayan akılların havsalaların alamayacağı bir akıl. Bu eksik gediksiz kaybeden vücudun bu anı deposunun tüm koordinatlarını belirleyebilecek, yaşarken sonsuzca, sonsuzca yazabilecek bir akıl.
    Saklamanın kaydetmenin sevinci ve acısı


    *
    yargıdır bir dize!


    *
    Sözcükler sürer yüzüne
    Gül cezası


    *
    üzüntü bedeni.....


    *
    dilsizliğimi, uzam ve insanın eksikliğinin genliğinde öğrendim.


    *

    gölgörmüş bir hali var!


    *
    ölürken kahkahamı ona bırakacağım
    kış uykusundaki melek


    *
    gizi kazınmış aynada
    yüz yüze geldiler.


    *
    uyku yerine aşk ve sözcükler üzerine çalışan bir oblomov


    *
    kayalık kadınlar, kayalık erkekler


    *
    emek - üretim - aşk - tükeniş


    *
    "denizin içini oluşturan büyük ceset kim? ilkbahar tutsaklaştırıyor kış ise özgürleştiriyor seni, sevgiden zıplamalar ülkesi." r. char (gecenin yükselişi'nden)


    *
    geniş alınlarımız var geniş tutulmuş yazılar için, bazen yağmurda yazılar akıyor gözlerimize doluyor, eğer bir de bir duvar oluştururlarsa gözlerin önünde ya da demir parmaklıklar, körlük yeğlenir, insan yedim içtim yuttum alın yazımı, kör oldum oturdum der. lakin bakmak bizim sorumluluğumuz otura, dura, bakmak... ve bakakalmak...


    *
    ben bir tehdidim onlar için çünkü bir varlığım, cinssiz bir bebek, rolünü bulamamış, iyi ezberleyememiş bir hayvan, her yöne savrulabilir, dağılabilir bir atom... bu atomik kuvvetten korkuyorlar, enerjisinden, çekirdek enerjiden, çünkü onlar potansiyeli ekonomik.....


    *
    gittikçe soğuduğumu fark ediyorum ve bu bana hiç de sevinç vermiyor. çünkü özün soğuması çok tehlikeli, başkalarıyla ilişkiyi yalıma veriyor, unutulan ben başkayı yakarak yeniden doğacakmış gibi... tersine devinim devinim, phoenix. utanç, utanç adına kızaran.

    (nilgün marmara - )


    -- spoiler --


    #37420 ma icari | 8 yıl önce (  4 yıl önce)
    0şair 
  3. "anımsamadığım tüm sözcükler anımsayabildiğim tek bir sözcüktü: yara!"

    nilgün marmara
    #37956 ma icari | 8 yıl önce
    0şair 
  4. İntiharından bir süre sonra eşinin yaptığı bir açıklamada ;

    "Nilgün'ün şiir yazdığını bile bilmezdim, bir kenarda pıtır pıtır bir şeyler yazardı." diye anlattığı şair.

    Bu açıklamasından sonra çok tepki aldı eşi kağan önal, fakat şairimiz uzun bir süre herkesten saklamış şiir yazdığını. Kağan önal Belki eşinin özel hayatına saygı duyup sınırlarını aşmak istemedi, belki de gerçekten ilgisiz bir eş idi.
    Nilgün marmara kağan önal'ı "yabancıların en yakınıydın sen. " diye tasvir etmiş satırlarında. Veda mektubunda da kendini suçlamaması gerektiğini belirtmiş. İnsanın kendini suçlamaması namümkün fikrimce. Psikolojik rahatsızlıkların tıp literatüründe araştırmasının ve tedavisinin zor, dışarıdan desteği kabul etmeyen hastalıklar olduğunu düşünürüm hep. Zira Manik depresyon tanısı konmuş olan Nilgün Marmara'ya, okuma yazmaya ara vermesi ve ilaçlarını düzenli olarak kullanması gerektiği söylenmiş fakat ilaçları neden içmesi gerektiğini anlamlandıramamış ve herkese karşı duvarlar örmüş.

    "ey iki adımlık yerküre
    senin bütün arka bahçelerini gördüm ben ! "

    diye tasvir ettiği bir dünyayı, hangi hayat penceresinden izlediğini merak etmiyor değilim.
    #125620 iskambildekoz | 6 yıl önce (  6 yıl önce)
    0şair 
  5. Sylvia Plath sevgisi ile bilinen ve trajiktir ölümüyle bu şair ile yolları kesişen şair. Kitapları:

    Daktiloya Çekilmiş Şiirler
    Metinler
    Sylvia Plath'ın Şairliğinin İntihar Bağlamında Analizi
    Defterler
    Kağıtlar



    #127713 vemvet | 6 yıl önce
    0şair 
  6. Eşi ile yeni evlerine taşındıklarında her Cumartesi geceleri şairleri (ece ayhan, cemal süreya, küçük iskender vs) kendi evlerine toplar ve but partisi yaparlarmış. “Neden adı but partisi?” diye soracak olursanız o gece fırında hep tavuk butu olurmuş bu yüzden öyle bir isim vermişler.
    #160513 aptiisakrak | 6 yıl önce
    0şair 
  7. "uçurumlar var diyorum,
    İnsanla insan arasında,
    Kendiyle kendi arasında,
    Kendiyle başkası arasında."
    #284684 tuhaf | 2 yıl önce
    0şair