Duygu ve düşünceleri belli kurallar çerçevesinde uyumlu seslerle anlatma sanatıdır. Türkçeye Arapçadan değil Fransızcadan geçmiştir. Kökeni ise Yunancaya dayanır.
Sözcük, "müzler" ya da "musalar" olarak bilinen 9 ilham perisinden türetilmiştir. Bu sözcük ise (musa/müz) akıl, düşünce, yaratıcılık yeteneği anlamına gelen "men"den oluşturulmuştur. Sonuna gelen "-ike/-ika/-iki" eki ise elenika (helence), turkika (türkçe), italika (italyanca) gibi sözcüklerde de görülebileceği üzere konuşulan bir dili belirtir. Yani sözcük, "perilerin konuştuğu dil" anlamına da gelmektedir. Buradan yola çıkarak musiki sözcüğü islam terimi olarak da meleklerin dili anlamında kullanılmıştır.
Orta Asya türkçesinde ise bu sözcüğü karşılayan "küğ, kuğ, kök" gibi sözcükler vardır. "Ötmek, çağırmak, seslenmek" anlamlarında da kullanılır.
Aynı kökten türeyen diğer sözcükler:
(bkz: mızıka)
(bkz: müze)
Birtakım fizyolojik / psikolojik yorgunluklardan dolayı dijital bir diyete girmiş ve yaklaşık 1 ay gibi bir süre boyunca elimden geldiğince, başarabildiğim kadarı ile gündemden, haberlerden, türkiye'den, dünyadan, insanlardan uzak kalmak istemiştim. Tabii günümüzde bunu başarmak neredeyse imkansız. Ben de haliyle başaramadım.
Şayet başarabilseydim neleri görmeyecek, neleri duymayacak, nelere tanıklık edip biraz daha parçalanmayacaktım diye düşündüm ve 1 aylık bilançoyu çıkardığımda ise şöyle bir tablo ile karşılaştım;
1- Bir mafya babasının yaşayıp yaşamadığını merak edip, telaşlanmayacaktım;
2- Okuduğumuz, araştırdığımız ve yıllarca söylediğimiz şeylerin "sağlama"sını, bizzat aktörlerinin ağzından ve arsızca, utanmazca, gülerek savunmalarını izlemeyecektim;
3- Utanmak, ar etmek gibi duyguların nasıl ayaklar altına alındığına bir kez daha şahitlik etmeyecektim;
4- 1,5 yıldır milyonlarca insanı öldüren virüse karşı hemen herkesin karınca kararınca, kendi bilinç düzeyi gereğince toplumsal sorumluluk bilinci ile yaşamaya, evine ekmek götürmeye, kedisine mama almaya, öğrenci çocuğuna harçlık yollayabilmek adına kendini parçalarcasına yaşam savaşı verdiği bu kötü günlerin sonunda bir umut ışığı olarak bilimin önümüze koyduğu fırsatlara "vermicem de vermicem, vurulmucam da vurulmucam, ı ıh o şırınganın içinde ne var bilmiom, vurulmucam ı ıh, kan benim damar benim." diyerek ve bir de utanmadan bu durumu savunacak tiplere denk gelip, yine tansiyonumun fırlamasını hissetmeyecektim.
Hadi hepsini siktir et de usta;
5 - Pandemi dönemi boyunca kaç tane müzisyenin, kaç tane sektör çalışanının virüsten değil; açlıktan ve aç kalmayı gururuna yediremediğinden intihar ettiği bu ülkede "müzik" yasağını görmeyecektim.
Edit : Gece 12'den sonra insanları rahatsız etmemek adına getirilen müzik yasağı.
Müzik, ruhun gıdasıdır. O çocuklar doyamadı; siz de doyamayasınız.
Olmasaydı kafayı sikerdim herhalde.
Şu ana kadar çok nadir birkaç insan dışında beni satmamış, bana hep sadık kalmış yüce arkadaş.
Kulağımla ilgili yaşadığım sıkıntılarda en çok sağır olmaktan çok ömrüm boyunca müzik dinleyememek, şarkı söyleyememek beni ürkütmüştür.
Seni asla bırakmayan yegane sevgili, burdan teşekkür ediyorum. İnşallah gelecekte de hayatımı senle idame ettirebileceğim, profesyonel anlamda senle yakınlık kurabileceğim bir mesleğim olur.
Ruhun gıdasıdır. telefonumda sürekli bir şarkı sesi duyulur genellikle enstrümantal ve türkü ağırlıklı. Benim için müzik içinde yalnız yaşayabildiğim bir dünyadan ibarettir.
Duygudan duyguya sürükleyen notalar dizisi bir de yaylılarla tınıya dönüşmüşse sizi bambaşka alemlere taşıması mümkün.
ruh halini, zekayı, motivasyonu ve konsantrasyonu geliştirir. Aynı zamanda yaşam kalitesini arttırır ve fiziksel, duygusal, bilişsel ve sosyal ihtiyaçlara yardımcı olur.
Günümüzde insanlar sadece zevk olarak görse de çook eskiden sözsüz iletişim aracı olarak görülürmüş.
Müzisyenin İçinde kopan fırtınaları, çığlığa dönüşecek kadar yoğun hüznü ve acıyı, bir başkasına en iyi şekilde anlatabilmek için hazırlağı bir bestenin yerini endüstriyel olanın asla tutamayacağı bir gerçek. "Ne varsa eski şarkılarda var." sözü de bunun için söyleniyor.
saniyelerin, dakikaların, saatlerin, günlerin akışına eşlik eden; herbirini daha çekilir kılan sanat dalı. içinizde uçuşan ejderhaları zincirleyen ya da meczup şehirlere salan, inşa eden ya da yıkılışa yataklık eden, sigaranıza, alkolünüze, çayınıza, kahvenize aroma katan, ayakları yere basan basmayan herkesi yerin dibine gömebilen, aynı zamanda göklere fişekleyen eşsiz bir şey. bir ifade biçiminden çok ifadeyi farklı boyutlara taşıyarak yeni anlamlar kazandıran, onları eğip bükerek sıkıştıran ve sonra patlatan bir dinamit. bu söylediklerim müzik diye tabir edilen, yeni dünyanın zatturik eğlencelerini kapsamıyor. müzik göt baş dağıttırır ama kulağınızı dımtısla basa boğup parçalayarak değil, duygularınıza düşüncelerinize notalarını saplayarak yapar bunu. dımtısın bile bir adabı var, bazen sezarın hakkını sezara vermek lazım. o yüzden bir akışa sabitlenmiş her kompozisyona müzik dememek gerek. hakkıyla yapan herkese de hakkının karşılığını ödemeli, nasıl yaparsanız artık.
araştırmalara göre müzik dinlerken beynin çalışan kısımları ile sanatçıların tasarım yaparken beynin çalıştığı kısımlar aynı. yani müzik, yaratıcılığı tetikleyen bir unsur. ancak bu durumun bazen sadece tetikleme aşamasında kaldığıda görülmüş. nedeninin müzik dinlerken beynin yaratıcılık ile ilgili olan kısmının meşgul edilmesi olduğu söyleniyor.
müzik ile beyni tetikledikten sonra bir çeşit trans hali olan 'akış' a geçildiğinde müzik kapatılırsa daha yüksek verim elde ediliyor.
bu konu, yazılımcılar üzerinde de benzer çalışmaları olan psikolog mihaly csikszentmihalyi tarafından yapılmış. akış ile ilgili bir sunum için:
Müzik duygu ve düşünceleri tek sesli veya çok sesli olarak anlatma sanatıdır.
Müzik çok geniş bir alana sahiptir. Dili, dini, ırkı yoktur saf müziğin. Zaten bu yüzden kaliteli müzisyenler dünya genelinde tanınır ve sevilir. (bkz: michael jackson) * Bir insan aynı anda birden çok müzik tarzını sevebilir veya sadece birine bağlı kalabilir. Bunlar tamamen kişiye özgüdür. Bazen insanlar müziği tarzına göre değil, (kimse müzik tarzlarına bağlı kalmak zorunda değil) kişide verdiği hislere göre seçer. Bu o kişinin müzik zevkini kötü kılmaz, sadece diğerleri gibi düşünmüyordur, o an içinden ne geliyorsa ona göre hareket edip ona göre seçip ona göre seviyordur. İnsanlar içinde bulundukları duruma uyum sağlamak için (adaptasyon), Duygularını daha derin yaşamak için müziği kullanabilirler. Yani mutsuz olduğunuz bir anda pop müzik dinlemek istemezsiniz, bunun yerine slow tercih eder ve o yaşadığınız duyguyu daha derinden hissedersiniz, ağlarsınız bile. Yada tam tersi, mutlu olduğunuzda daha canlı müzikler dinleyip daha da çok mutlu olursunuz.
Kısaca söylemeye çalıştığım, zaten birbirimizi yeterince kutuplaştırmadık mı? Metal dinleyen biri pop dinleyemez mi? Yada insan illa sadece bir tarzda müzik dinlemek zorunda mı? Bence değil. Yani kendi adıma söylemek gerekirse, hem josh turner dinlerim hem alex clare hem adamlar, yeri geldiğinde tarkan* hem amy guess hem de laura pergolizzi aka lp. Kulağıma hoş gelmesi yeterli. Tınısını sevdiysem müziğin, tarzını önemsemem. Sizde öyle yapın. Tabularınızı yıkın.
nasıl ki her dil kulağımıza güzel gelmiyorsa, her müzik de kulağımıza güzel gelmez.
mesela avrupa müziği daha terbiyelidir, oturmasını kalkmasını bilir, ölçülüdür, aynı soylu gibi hareket eder, terbiyesizliği pek sevmez. ama asya müziği kalbinden geçtiği gibi hareket eder. bazen ölçü tanımaz, arada terbiyesizlik de yapar ama yaptığı terbiyesizlik bile insanın hoşuna gider. afrika müziği ise serttir. ne asya müziğine ne avrupa müziğine benzer. ritimleri vahşidir. ilk başta korkutur ama avrupa müziğini bile "oha böyle bir şey mi var?" diye şaşırtır. ama yine de efendidir afrika müziği, demokrattır. herkesin konuşmasına izin verir ama yine de herkes aynı yönde konuşur farklı kelimeler kullansa da...
çoğu zaman sığınağım, güvenli limanımdır müzik. peşinden koşmak istediğim hayalimi içinde barındıran mucizedir. evet müzik mucizedir, en etkili tedavidir çoğu zaman. öyle bir mucizedir ki, kelimelere sığmaz. müziğin içinde kendine yer bulabilen şarkılarsa en fazla ne kadar anlatabilir?
müziğin olmadığı bir dünya düşünmeye çalıştığımda hüzünlenirim, gözlerim dolar. çünkü müzik olmasa ne yapardım bilemem, çaresizlik hissi sarar bedenimi. dinlediğim tüm şarkıları hatırlayıp şükrederim sonra, tüm içtenliğimle "emeği geçen herkese". ritmin farkına varan ilk insana "iyi ki var olmuşsun" diyebilmek isterdim. keşke diyebilsem.
iyi ki var olmuşsun müzik! kulağımdan hiç eksilme.
Acil serviste ağrı kontrolü ve anksiyete için önerilen yönyemlerden biridir. Acil tıbbın textbook'u tintinalli'de bile bu önerilir.
Gerçi siz müzik çalarsanız acilde bürokratın biri gelip bu ne lakayitlik diyerek size kurum içi soruşturma da açabilir. Burasının türkiye olduğu unutulmamalıdır. Müzik kafir icadıdır ve özellikle metal müzik dinleyenler çok fena günahkar ve satanisttir.
kalitesizliğine mazeret olarak "topu topu 7 nota var kaç ayrı beste yapılabilir ki"demişti günümüzde müzisyen geçinen biri. ticari olarak üretilen müzik dünyanın her yerinde kalitesizleşiyor. çünkü stüdyolarda dijital ortamda üretiliyor. müzik, makinalar değil insan tarafından üretildiğinde güzeldi. virtüozlük diye bir şey kalmadı. ne çalanda ne söyleyende kendine özgülük kalmadı. çeşitlilik kalmadı, klasik batı müziği batıda bile dinlenmiyor, türk sanat müziği bitti, üç beş meyhanede meze olarak hayaleti geziyor. caz entel barlarına sıkıştı kaldı. türkü yalnızca türkü barlarda. piyasada bunlar yok. artık hepsi niş. günümüzde varsa yoksa bugün dinle yarın yenisi gelsin türünden aynı ritmlerle üretilen popüler müzik var onları da birbirinden ayırmanın imkanı yok. eskiden rock da olsa pop da olsa her grubun, her solistin bir soundu bir tarzı olurdu. iki albümünü dinlediğin adamların daha önce hiç duymadığın bir parçasını bile duysan onların olduğunu anlardın. şimdi icracı yok. dijital makineleri kullanan insanlar var. sevmiyorum
hisler üzerinde doğrudan etkisi olan en önemli faktör. daha önce sanıyorum bir yorumlaşmada paylaştığım şu video ve bu video söz konusu etkiyi çok net olarak görebilmeyi sağlıyor. aynı film, aynı sahne, farklı müzikler, farklı hisler...
teorisi konusunda iyi olsam da pratiğinde batırdığım sanat dalı.
en büyük sıkıntım ritimdi. hatta bir ara "kesin ritimsiz bir insanım" diye düşünmeye başlamıştım. sonra adam neely'nin bir videosunda "sayı sayabiliyorsanız ritim duygunuz da var demektir" demesiyle bu zayıf yanımın üstüne gitmeye başladım.
ama hala kötüyüm ritim konusunda. mesela 6/8'lik zamanı hala tam olarak içselleştiremedim. daha bunun 9/8'i var, 12/8'i var.
hedefim ritim konusunda herbert von karajan gibi olabilmek. tabii bir karajan kadar tecrübeye ve eğitime sahip olmayacağım hayatım boyunca. ama olsun. hedefim bu yönde.
nedense bu sanatı en çok blok flüt ile uygulamayı seviyorum. galiba yetenekli olduğum tek enstrüman blok flüt. ama barok yan flüt de almayı düşünüyorum yakında.
neyse bakalım, içimdeki bu barok sevdası beni nerelere götürecek...
(bkz: muses) tarafından icra edilen her tür sanatsal aktivitenin (bkz: mousikos) latince karşılığı olan (bkz: musica) ‘nın fransız telefuzu olan (bkz: musique ) ‘ten dilimize geçmiş karşılığıdır.
anlık bir sanattır. o anda ve kendi bestecisinin yorumuyla dinlenmesi gerekir.
elbette, bazı yorumcular besteyi besteciden daha güzel çalabilirler. bunun örnekleri mevcut.
ama özellikle klasik müzik, eğer kaydı alınamamışsa tamamen bir yorumdan ibaret. evet; ne bach, ne mozart, ne chopin, o müzikleri günümüzdeki gibi çalıyordu.
keşke bir usta-çırak silsilesi izlenseydi de bach'ın müziği günümüze kadar uzansaydı.
Müzik bi hayat tarzıdır. Bi' insanın playlistinden onun hakkında çok şey öğrenebilirsiniz. Duygudurumuna göre dinlediği şarkılardan o kişi hakkında bi fikir sahibi olabilirsiniz. Bu konuda müzik cidden bizi çok başka yerlere götürüyor.