"ömrünüz boyunca, ellerinizden ve ayaklarınızdan zincire vurulmuş bir hâlde, karşınızda, birkaç metre ötenizde bir duvar olacak biçimde, karanlık bir mağaraya hapsedildiğinizi düşünün.
öyle bağlanmışsınız ki başınızı kıpırdatmanız bile imkânsız. bu nedenle yalnızca tam karşınızda bulunan duvara bakabiliyorsunuz. arkanızda ise cayır cayır yanan bir ateş var. sizinle ateşin arasında da sizi tutsak edip bağlayanların gündelik yaşamlarını geçirirken kullandıkları bir yol var. sizin ve mağaradaki öteki tutsakların gördüğünüz ve düşünebildiğiniz, üzerine söz söyleyebildiğiniz tek şey, ateş ile sizin aranızdan geçenlerin duvara yansıyan gölgelerinden ibaret…
şimdi zincirlerden kurtulduğunuzu ve mağarada serbestçe dolaşabildiğinizi hayal edin. sonra yavaş yavaş mağaranın içindeki durumu açıkça görmeye ve eskiden salt gerçeklikler olarak algıladığınız gölgelerin gerçek kaynağını anlamaya başlarsınız. en sonunda mağaradan ayrılıp güneşin aydınlattığı dış dünyaya çıkarsınız ve pırıl pırıl bir dünyada, var olan bütün gerçekliği, bütün çıplaklığıyla görürsünüz."
-- spoiler --
duyu ve fikirlerden başkasına sahip olmayan biz insanlar için her yöne çekilebilecek, çok anlamlı fakat yoğun kullanımından dolayı bu değeri zarar gördüğünü düşündüğüm önerme. bilgiye ulaşmanın kolay fakat doğru bilgiye ulaşmanın bir hayli zor olduğu çağımızda, manipülatif kişilerce bolca kullanılır. konunun manipülatif kısmı; yansımalarla, mağaranın zeminini algıladıktan sonra mağaranın dışında çimlerin serinliğini hisseden, güneşin parlaklığıyla şaşıran ve farklı duyular edinmeyen aynı kişi olduğunun görmezden gelinmesidir.
gözlerimiz bozulmuş veya kulaklarımız iyi işitemiyorsa algıdığımız şeylerin gerçekliği yadsınamaz. düşünmek de bir algılama biçimidir. mevcut deneyimimiz doğrultusunda hayatı sürekli gözlemler ve anlamlar yükleriz fakat üzerinden zaman geçtiğinde "nasıl böyle düşünmüşüm" dediğimiz çoktur. sağlıklı düşünebilme becerisine sahip her insan için deneyimler algıyı geliştiren eşyalar gibi düşünülebilir.
sanat, duygular, fikirler, zevkler ve aklımıza gelebilecek her şeye görecelilik hakkı verip sonrasında mutlağı aramaz komik işlerimizden bir başkası. mağarada oturan her insan aynı hisleri yaşamamaktadır. ilk defa ayağına dokunan çimleri hisseden kişiler benzer tepkileri vermez. kimisi bilinmezi istemez, korkarak. kendince sorunları da olsa fırtınadan uzak sakin bir limanda, huzurlu bir şekilde durmak ne kadar kötü olabilir? bir başkası duramaz orada, vardır elbette kendince sebepleri fakat son noktada gördüklerinin ötesini yoklar, "cesur" bir şekilde.
köklü değişimleri insanı korkutur. bilinmez insanı korkutur çünkü içerisinde tehdit barındırıyor olabilirler. kimileri bir yüceye inanır sığınacak yer aradığı için kimisi sadece kafasının rahat olmasını ister.
"mağara aslında önemsiz ve biz hayatı kaçırıyoruz" nasıl yapabiliriz kendimize bunu?
"mağaranın dışında çok güzel şeyler olabilir" aynı şekilde tersi de mümkün.
bir tür olarak insan mağarada oturmaya meyilli çünkü orada hayatı tehlike altında değildir. neden durduk yere kendisini tehlikeye atsın zaten değil mi? her şey yerli yerindeyken oturmaya devam edeni ne kötü yapabilir ya da tersinden diğeri neden cesur olsun ki?
bunlar sorulabilecek sorular veya pekiştirmeler. hepsi bunu okuyan farklı kişilerin bir birinden bağımsız perspektiflerine kalmış. benim fikrim sorulacak olursa görecelilik konusu için çok değerli bir fikir.
Antik çağ felsefesinin süregelen felsefe eğilimleri ve öğretilerinden oluşan önemli alegorilerden biridir.
Platonun mağara alegorisine göre bazı insanlar bir mağaraya zincirlenmiş ve kafalarını sağa ve sola çeviremeden karşılarını görmektedirler. Doğuştan beri bu mağarada yaşayan insanlar nesnelerin gölgelerini karşılarında görür ve bunları gerçeklik olarak algılarlar. Bir gün insanlardan birisi zincirlerinden kurtulur, mağarayı terk eder. Mağaranın dışında çıkan insanlar gerçeklikle karşılaşır, ve gölgelerin gerçek olmadığının farkına varır. Kişi, arkadaşlarına bu gerçekliği anlatmak için mağaraya geri döner lakin arkadaşları farklı bir gerçekliğin var olduğuna inanmazlar. Ve bu insanlara gerçekliği anlatabilmek de imkansızdır.
Platon’un düşüncesi bu alegoriye nesneler ve idealardan oluşan dünya şekillenir. İnsan bedensel olarak nesneler dünyasında bulunur.
Günümüz toplumu, bize dayatılanlar mağaranın duvarları ve idealar ile ilişkilendirilebilir.