hücrelerle temas ettiğinde dna'yı atomik bazda etkileyen, haliyle dna'nın bozulmasına yol açan; böylece zincirleme bir olayla vücumuzu bitiren olay.
şimdi diyeceksiniz ki, gözle görülmeyen bu enerji aktarmı nasıl böyle bir etkiye sahip oluyor? taş veya mermi gibi bir şey değil ki görelim...
evde mikrodalga fırın kullananlar az çok çalışma sisteminden haberdardır. besinin içindeki suyu bitirerek yemeği pişirir mikrodalga fırınlar. işte radyasyon da bize aynısını yapıyor. içimizdeki suyu bitiriyor. haliyle dna'mızdakiler de olmak üzere kimyasal bağlar kopuyor.
vücut dedik, su dedik, bitiyor dedik, bağlar kopuyor dedik. peki suyu oluşturan hidrojen ve oksijen nereye gidiyor? aslında hem oksijen hem de hidrojen tek başınayken bize epey zarar veren şeyler. haliyle bir zarar da oradan geliyor. vücudumuzdaki su, resmen bizi içeriden çökertiyor. hidrojen ve oksijenlerin saldırısına uğrayan hücreler onarılamıyor (anti oksidanlara mecbur olmamızın bir sebebi de bu. vücudumuza ne kadar çok anti oksidan alırsak hücrelerimiz o kadar dayanıklı oluyor).
peki zaten her gün radyasyona maruz kalmamıza rağmen neden bunlar olmuyor bizde?
çünkü dna bağlarımızı kopartacak kadar radyasyon almıyoruz. ama bu dna'larımız etkilenmiyor anlamına gelmiyor.
hep merak ederdim "lan bu radyasyon nasıl oluyor da öldürüyor?" diye ama araştırmak aklıma gelmemişti hiç. bir dizi* nelere kadir...
not: iyonize olmayan radyasyon çok da sıkıntılı değil bizim için. sıkıntılı olan iyonize radyasyon.