bulaşık yıkamak çoğu kişiye göre angarya, pis, bok gibi bir iştir, zaman kaybıdır. peki neden böyle düşünülür? yerken güzel de yıkarken kötü di mi? öyle olmamalı işte... bulaşığı da yemeği ayı gibi yerkenki şehvetle yıkamanız gerekmektedir. o tabağı yemek doluyken adeta cennetten çıkmışçasına bir şeymiş gibi görürken yedikten sonra neden kötü gözlerle bakarlar ki? işte bu ikiyüzlülüktür... o yüzden bulaşık yıkamak da en az yemek yemek kadar doğaldır ve önemlidir.
keyif için yapılacak iş değil netice itibariyle. tabak bardak yıkamak bir şey değil de tencere tavayı evirip çevirmek zor geliyor. bir de musluğu açınca tazyikle gelen su lavaboda yatan kaşık kepçe gibi bir şeylerden sekip dört tarafa püskürüyor ya, sövmeye başlıyorum.
sevmediğim lakin yapmadan duramadığım eylemlerden. zaman kaybı olduğu için sevmiyorum. lakin bir başak burcu olarak lavaboda ve çevresinde duran bulaşıklar bana batıyor. buna ek olarak, "bir suya tutup makineye koyayım" insanından çok "makinenin eli mi var" insanı olduğumdan bir hayli zaman kaybına sebep oluyor...
başak burcunun kişiye sunduğu mükemmel özelliklerin yanında ufak bir kusur tabi sadece...
Terapi gibidir. Eldiveni takıp, bi yandan yıkarsın bir yandan hayatı sorgularsın. Fi tarihinde yaptığın hata gelir aklına ya da söylemen gereken bir laf için "keşke söyleseydim" dersin. Söversin öte yandan. Sövmek bedava. O da terapi gibidir bak. Konu dağılıyor ben kaçayım.
üniversitede çok fazla yaptığım eylem. üniversiteyi bizimkilerden uzakta tesadüfen ablamla aynı şehirde okuduk. dolayısıyla ikimiz aynı evde kaldık.
evde doğal olarak bir görev paylaşımı oldu, tahmin edeceğiniz üzere bulaşık yıkama görevi bendeydi. çok seri bulaşık yıkarım. aslında bazı püf noktaları bile var, yani öyle al eline süngeri sür tabağa çanağa değil.
en çok dikkat ettiğim şey masadan tabakları toplarken kirli tabakları üst üste koymamaktı, zira üstteki tabağın temiz olan alt yüzeyi de yağlanıyor ve orayı da ayrıca yıkamak gerekiyordu. bu tarz minik iyileştirmelerle bulaşık yıkamak çok uzun sürmüyordu.
haa bi de en önemlisi bulaşıkları vaktinde yıkamak gerekiyor yoksa 1 saatlik iş 3 saate zor bitiyor.
tabi şimdi makine var atıyoruz, misss gibi yıkıyor. zaten zorunlu olmadıkça elde bulaşık yıkamayın, hem siz makinenin yıkadığı sıcaklıklara ulaşamadığınız için hijyen açısından problem olabilir, hem de su kullanımı açısından makine daha iyi.
eza veren bir mutfak işi. bunun için bulaşık makinesi denen bir alet üretmişler. ama anneme göre o sadece üstünkörü bir temizleyici. oraya tabak vırt zırtı atarken de temizleyerek atıyor kadın. 'o zaman neden bu makineyi kullanıyoruz?' dediğim zaman da çemkiriyor.
Bu arada senelerdir sofradan aldığım gibi makinaya atarım, tertemiz çıkmayan bulaşığım ayda biri geçmez. Hepsi kristal gibi. Hani suya tutuyorsunuz, hatta fıŕçalıyorsunuz ya makinaya koymadan önce, külliyen israf. O lekeli çıkanlar suya tutmadığınızdan değil doğru yerleştirmediğinizden.
"bizim evde kaç kişi yaşıyor olm ya?" dedim temizlik personeline. "bacaklarını kırarım senin!" dedi. her gün o yıkıyormuş da falan filan. bir sürü konuştu durdu. (annecim, bir gün sözlüğü okursan bunlar hep şaka biliyorsun di mi? a benim gınalı guzum. a benim güzel annem. nasıl da tatlı, nasıl da minnak! oy oy! yerim seni ben.)
ama harbiden olm? babam, annem, ben, abim. o zaten yok ortalarda. normalde 3 kişi say. 30 bardak nedir? her gün bulaşık yıkanmasa anlayacağım. hayır napıyorsunuz bu kadar bardakla? çözebilemedim.
bir de, bardakla zaten su içilmiş. su içilmiş bardağı neden sudan geçirip makineye koyuyoruz? deli miyiz olm biz? tamam sormadım say.
çocukken annem evde olmadığı zamanlar yapardım sık sık. eve geldiğinde görüp şaşırdı mutlu olurdu felan. tabi zamanla makinalar gelince bende ki yıkama isteği de geçti gitti derkeeeeen daha bu sabah elime geçirdim buzdolabı poşetini, çelik tepsi, çaydanlık ne kadar metal ürün var ise sıktım hepsinin üzerine cif kremi başladım ovalamaya sonra bir de duruladım gıpcır gıpcır oldu. ne buğu var ne leke. hoş geldin maaaarrrrk
bir de japonlar, evleri küçük olduğundan olsa gerek, pek bulaşık makinesi kullanmıyorlar. zaten oraya gidenler görürler, minicik bulaşık makineleri vardır orada. tezgahın üzerinde çalışır falan. çoğu kişi ona da gerek duymaz.
Kadının asli görevlerinden biri olduğunu düşünen erkek egemen toplumların kadına yakıştırdığı iş. Reklamlarda dahi bulaşık kadının eline yakıştırılır. bir de erkek deneseler aslında insanların gözünde normalleştirirler ama maalesef bilinç altı hala eril.
kesinlikle makinede çıkmayacak kirleri çitileyip, filtreyi tıkayacak kirleri bir sudan geçirdikten sonra makineye koyulmalıdır. yoksa su israfı. keyif için suyla oynayacaksanız 5 dk. bir duş alın.
en sevmediğim, hatta tiksindiğim ev işi. gereksiz ve yorucu. o kadar yakışmaz ki elime, bunu yaparken belimi incitmişliğim var. ütü yapmanın yanında buna terapötik diyen halt etmiştir.
mutfakta her daim sıcak su akan bir musluk mevcut değilse kış vakti çileye dönen eylem. eldiven vs bir halta yaramıyor. o eller hipotermiye göz kırpan menekşe moruna döndüğünde de eve bulaşık makinesi almaktan başka bir çare kalmadığını anlıyor insan. terapi vs hak getire, evdeki en büyük sorunsal dağ gibi biriken ve kimsenin yanına yanaşmak istemediği bulaşıklardı, çok şükür makine şıp diye çözdü bütün problemi.