çocukken kendi sorumluluğum ile beslediğim ilk balığımdı. yaşım 7-8 civarı. fanusta beslerdim. yanımda taşırdım.
doyduğunu bilmiyor bu hayvanlar, teyzemin torunu ben yokken yem vermiş. verdiği bütün yemleri yiyince 'hayvancık çok acıkmış yazık' deyip paketi fanusa boşaltmış. geldiğimde hayvancık top gibi olmuş, yem bulutunun içinde döne döne dolaşıyordu fanusta.
ama fazla yemden mi öldü yoksa yediğini sindirsin diye fanusa maden suyu boşalttığımızdan mı öldü bilemedik. son hatırladığım maden suyunu dökünce her tarafı kabarcık kabarcık olup yüzeye fırlamıştı. 'hah, kendine geldi az biraz hava alacak şimdi ' diye sevinmiştik.
kibrit kutusundan tabut yapıp gömdük bahçeye. kiremit kırığından da mezar taşı.
Orijinali ''Chinese goldfish'' (Çinli altın balık) olan bu balık türüne Türkiye'de Japon balığı denilmektedir.
neredeyse herkesin gerek fanusta gerek akvaryumda beslediği bir balık türüdür. ancak sanılanın aksine fanusta balık beslemek son derece yanlıştır. Nedeni ise az su seviyesi ve fanusun, balıkları hayatları boyunca şaşı bakmaya mecbur bırakmasıdır bu bir türlü işkencedir. zamanla balıklar şaşı olur ve körleşir.
Dün birisi 13 civarı, diğeri 22, öteki 23.30 civarı olmak üzere peşpeşe 3 kardeşini kaybettiğim bir balık türü. Bu balıkları Serap adlı bir ablamız tarafından kardeşimin gönlü olsun diye hediye olarak aldık. Turuncu-beyaz renklerinde İsmail adlı balığı geçen pazartesi, diğer ikiliden turuncu-siyah renklerindeki İshak’ı ve siyah-gri renklerindeki Yakup’u geçen cuma almıştık.
İsmail annemi gördüğünde annemin taktığı Fino Köpeği lakabına hak ederek fanusun bir ucundan diğerine emekleyerek yüzen, fanusun camına kendince öpücükler konduran, diğer ikili gelmeden önce suyun yüzeyinde köpükler yapmayı seven diğer ikiliye kıyasla yavru bir balıktı. İshak, İsmail’e yapılan ilgiye şahit olduğunda kendince onu taklit etmeye çalışan haylaz bir balıkken Yakup ise balıkları aldığımız ablanın deyimiyle Bok Yiyici lakabını hak edecek şekilde fanusun dibinden ayrılmazdı. Ta ki düne kadar.
Sabahleyin 11 gibi sağ gördüğümüz balıklardan İshak’ın yan yatarak gittiğini 12 gibi fark ettik. Vücudunu kontrol etmemize, suyun temizliğine bakmamıza rağmen yalpalıyordu. Hasta olabileceğini düşünerek farklı kaba aldık. Bu konuyla alakalı kimi yorum yapan kişiler ya ciğer(ler)inin şiştiğini ya yediği yemin boğazına takılabildiğini ya da kabız olabileceğinden bahsetmişti. 2 ve 3’üncü durumlar için amatörce önlem(ler) alsak da -nasıl olabileceğini kestiremediğimiz- ilkinin olabileceği kanısına öldüğünde fark edebildik. Gerekli tedbirlerden sonra diğer 2 balığı kendi hâline bıraktık. Ta ki 22’ye kadar. Son 1 saatin içinde bu ikisinde bir durgunluk vardı. Ancak anlam verememiştik. İsmail’in öldüğünü İshak’ın son manzarasıyla fark ettik. Aynı şey ise 23.30 civarında Yakup’un başına geldi.
Üçü gözümde kardeş gibilerdi. Bu kardeşlikleri öbürkü taraf varsa daimi olması temennisi içinde bu girdiyi girmek istedim. O çaresizlik içinde elimden bir şey gelememesinin beni mahvettiğini de belirtmek isterim.
10 küsur yıl beslediğim hayvanlar. tepkisiz ve beyinsiz bir hayvan gibi gözükse de yaptığım deneyler sonucunda, hastayken, tek tek ayrı kavanozlarda ayırdığım balıklardan bir kısmı yer darlığı nedeniyle müzik setinin üstündeki kütüphanedeydi. ve zaman gösterdi ki new kids on the block* dinleyen balıklar daha çabuk iyileştiler ve o kütüphanedeki kavanozlarda rehabilite ettiklerim hakkın rahmetine seneler sonra kavuştu. ne kadar tesadüftür bilmem ama müziğe tepki verip popo atıp dans ettiklerini bile izlemişliğim var. evinde olanlar denesin, ciddi tepki veriyorlar müziğe. o yüzden boş bakışlı ama hisli balıktır gözümde. gerçi az önce döküp, dölledikleri kendi yumurtalarını hapur hapur yediklerini gördüğümde az çok soğumuştum bunlardan. yine de severim; çok tatlıdırlar.
ha bir de sanıldığının aksine japonya değil çin'de gelişmiş bir tür, yamulmuyorsam 1200 yıl kadar önce; ama çin konusunda ciddiyim.
bu arada akvaryuma başlayacakları öneririm, en dayanıklı akvaryum balıklarından, ama başka türler ağızlarından geçerse löpürdetirler acımazlar, yerken boğulanları çok olur. yemeğe en az benim kadar düşkünler.
asla ama asla bir fanusta beslemeyin, bunu yapmaktansa tuvalete atıp sifonu çekmeniz daha iyi, en azından acı çektirmezsiniz. çok büyük akvaryumlara ihtiyac duyarlar, 25-30 litre, bir balık karşılığı gibi düşünün, 100 litrelik bir akvaryumunuz varsa 4, belki 5 balık en çok. ekonomik değeri, özel bir tür olmadığı sürece çok düşük olduğundan bir canlı olduğu çoğunlukla unutulur, sağ olsun insanlar çikolata-şeker niyetine çocuk sevindirmek için alır, japon balığı bir canlıdır, oyuncak ya da şeker değil. çocuğunuza almadan lütfen nasıl bakılması gerektiğini az-çok araştırıp, öğrenip çocuğunuza da nasıl bakacağını anlatıktan sonra alın. çocuğunuz nasıl bakması gerektiğini öğrenirse hem zor olmayan bir sorumluluk almış olur, hem de birkaç gun içeresinde uzun yıllar yaşayacak bir canlıyı öldürmemiş olursunuz.
Akvaryum balıkları arasında en çok tercih edilen ve beslenen türdür. Genellikle ısıtıcıya ihtiyaç duymadan bir akvaryumda yaşamaları mümkündür. Sazan türevi bir balıktır ve genelde "golden fish" olarak bilinir. Bir çok farklı türü mevcuttur. Akvaryumda yaşayan türleri 2.5-5 cm olurken, vahşi doğada 30-35 cm kadar büyüyebilirler. Hem etçil, hem otçul balıklardır. Yem verirken, canlı yem kullanırsanız afiyetle onları da mideye indireceklerdir. Haşlanmış ıspanak ve (kabuğu soyulmuş ) haşlanmış bezelyede ara ara menülerine eklenebilir. Bizim sandığımızın aksine, herşeyi hemen unutmuyorlar. Hafızaları altı ay gibi bir süreyle hatırlayabiliyor. Bu yüzden de bir çok japon balığını insanlarla iletişim kurarken görebilirsiniz. Dişi ve erkeği ayırt etmede; erkeklerin kuyrukları dişiye göre daha uzundur, solungaç kapaklarının yanında beyazlıklar bulunur. Dişilerin gövdesi daha uzun, karınları daha tombiktir. Bu arada eğer japon balığı çoğaltıp yavrusunu almak istiyorsanız, bu lepistes ya da bir jiklet balığı kadar kolay olmayacaktır. Çünkü anne ve baba yavrularını yiyebiliyorlar. Bunun için şöyle bir çözüm bulmuşlar; akvaryumun dibine meşe ( misket ) atarsanız, yumurtalar meşenin arasıda kalıp, balıkların yeme şansı olamayacaktır. Bu arada Japon balıkları, Japon değil Çin denmiş :) Yaklaşık 1800 yıldır da var oldukları tahmin ediliyor.