sosyal düzende uyulması gereken ana kuralın adalet olduğunu belirten ve adalet türlerinin tanımını yapan filozoftur. "devlet, adaleti sağlamalı ve buna uygun normlar koymalıdır, erdemli vatandaş da bu düzene uymalıdır."
günümüz yunanistan'ın güneydoğusunda yer alan chalcidice'deki stagira'da doğan aristoteles makedon kraliyet ailesine mensup bir doktorun oğluydu ve bir aristokrat olarak eğitilmişti. 17 yaşında platon'un atina'daki akademisine gönderilmiş ve hem öğrenci hem de öğretmen olarak 20 yılını orada geçirmişti. platon ölünce aristoteles atina'dan ayrılmış ve iyonya'ya gitmiş, uzun yıllar kendini doğa araştırmalarına vermişti.daha sonra makedonya sarayında öğretmenliğe atandı. genç büyük iskender'e öğretmenlik yaptı ve çalışmalarına orada devam etti. mö 335'te iskender'in de teşvikiyle atina'ya geri döndü ve platon'un okuluna rakip olarak lyceum'u kurdu. yazılarının çoğunu burada yazdı, fikirlerini biçimlendirdi. iskender'in mö 323'teki ölümünden sonra atina'da makedonya karşıtı bir tepki alevlendi, aristoteles chalcis'e , euboea adasına kaçtı ve ertesi yıl orada öldü.
''doğanın eylemine bağlı olan her şey yaradılışından olabileceği kadar iyidir''- aristoteles
Eklemlerden yola çıkarak hareket esnasında mutlaka bir şeylerin sabit kalması gerektiğini iddia ederek ufkumu iki katına çıkarmış filozof. Örnek olarak kolun ön kısmı hareket ettiğinde dirsek hareket etmez, kolun tamamı hareket ettirilir ise bu kez de omuz hareketsiz kalacaktır. Ayağın önü hareket ettiğinde diz hareketsizken, bacağın tamamı hareket ettirildiğinde ise kalça hareketsiz kalır. Aristoteles buradan hareketle şu sonuca ulaşır; bir şeyin kendi hareket kaynağına bağlı olarak hareket ettirilmesi için her hayvanın kendisinde mutlaka durağan bir şeye sahip olması zorunluluğu vardır. Durağan bir şeyler olmadığı takdirde ilerlemek asla mümkün olmaz. Örnek olarak bastığımız zemin, durağan olduğu müddetçe ilerleyebiliriz. Aksi durum, insanın kumda debelenmesi veya modern anlamda tanımlayacak olursak koşu bandında yürümeye çalışmak ya da Arisoteles'in deyimiyle bir kurbağanın çamurda ilerlemeye çalışmasına benzeyecektir.
12. yüzyılın sonlarından neredeyse Rönesans'a kadar her ne kadar kabul etmek de zorlanacak olsak da Araplar sayesinde hem kendisinin, hem de dönemdaşlarını da içine alacak şekilde Yunan kültürünün metinleri yeni yeni Batıya sokulmuş ve büyük yankılar uyandırmıştı. rönesans'a giden kapıyı zannımca ilk tıklatanlardandır.