1. Onur ünlü'nün yönettiği ve başrollerinde haluk bilginer'le özgü namal'ın yer aldığı film.
    #2077 kesret | 8 yıl önce
    0film 
  2. hemen arkasından, yani hiç ara vermeden, yine onur ünlü'nün yazıp yönettiği "güneşin oğlu" adlı filmin izlenmesini tavsiye ettiğim film.
    #16535 kesret | 8 yıl önce
    0film 
  3. 'nün sinema alanında yönettiği ilk filmi.
    #16536 thedirector | 8 yıl önce
    0film 
  4. aklımda yer eden repliği: "şiddete meyyalim vallahi dertten."
    #17791 kesret | 8 yıl önce
    0film 
  5. 680 Sayılı KHK'yle (Kanun Hükmünde Kararname'yle) kendilerine "sanal ortamda işlenen suçlarda" internet abonelerine ait kimlik bilgilerine ulaşma, sanal ortamda araştırma yapma yetkisi verilmiş memurlar.

    kaynak
    #17886 ma icari | 8 yıl önce
    0unvan 
  6. 'na bağlı olarak hizmet vermekle yükümlü emniyet teşkilatı personellerinin her biri. bu tanımın içine i de girer, 'ye bağlı olanları da, polisleri de. hepsine polis denir.

    tabiri ayrı olmak üzere, sivil hayattaki herhangi bir üniformalı polis, kamunun faydalanması için düzenlenmiş bütün hizmetlerden ücretsiz yararlanır. bu bir yasa ya da iç tüzük gereği değil (özel durumlar hariç), hukukun da "hiçbir yazılı kaynakta açıkça belirtilmemişse, uygulanabilir" dediği toplumsal kurallar olan örf ve adetlere (daha geniş bir açıklamayla ahlâk kurallarına) bağlı olarak belirlenmiştir. hiçbirinizin otobüse herhangi bir toplu taşıma kartı ile ücret ödemeden binmesi mümkün olmamasına rağmen (aynı polis gibi bir devlet memuru olan öğretmenin bile böyle bir hakkı yoktur. doktorun da, sgk memurunun da yoktur), bir polis üzerindeki üniformanın forsu ile toplu taşıma gibi kamusal hizmetlerden ücretsiz olarak faydalanır. ancak birçok çevik kuvvet memuru ve karakollardaki masa başı işlerine değil de, devriyelere bakan birçok polis memuru bu kamusal alanı kafalarına göre genişletip çevre esnafa da zulüm olmakta. hoş, bunu bu yazdıklarımı okuyan birçoğunuz fark etmiş ama ses çıkartamamıştır, eminim. kör topal bir şekilde para kazanmaya devam etmeye çalışan, göt kadar kapalı alanda halâ eski leri, ları -henüz küflenmediyse- satmaya çalışan mahallenin bakkalına bile musallat olanlarını biliyorum ben. bu girdide anlatacağım ise, 'ın 7/24 açık olan ve en çok iş yapan fırın/pastanelerinden birine de veresiye yazdırmalarıyla alakalı olacak.

    birkaç saat önce, 'ta biraz yüklenmiş ama berrak bir kafayla, eve dönüş yolumda her zaman uğradığım yere, söz konusu fırın/pastaneye gittim. 2 devriyeci polis memuru da arkalarda bir yerde oturup zıkkımlanıyorlardı. ben de bir şeyler aldım, zıkkımlanmaya başladım. benden önce onlar bitirdi ve masadan kalktılar. mekanın içecekleriyle ilgilenen barış abiyle aram iyi; zaten beni de artık tanıdığı için iki muhabbetimiz var. adisyon kağıdına bir şeyler yazıyordu. hesap ödeme kısmı içeceklerin alındığı ya da servis edildiği yerde değil, ilk siparişlerin alındığı yerde. yani, bu içecekçi abinin tutması (hele ki saat gece 12'yi geçmişken) normal bir şey değil. "abi, hayırdır? bu saatte ne adisyonu bu?" dedim. "her zamanki işler ya" diyerek beni geçiştirse de, cevap vermesi için biraz ısrar edince döküldü: "bu gelenler hep bize hesap kilitliyorlar. bu kaçıncı gelişleri hatırlamıyorum ama en az 500 liralık yeyip içmişlikleri vardır. unutmayayım diye bu gecekileri de ekliyorum şimdiden" dedi. bu sırada götler, mekanın önüne çektikleri devletin devriye aracına binmiş, sigara tüttürüyorlardı. (bu cümledeki kelimesi insan uzvu olarak kullanılmış, hiçbir kamu kuruluşuna ve/veya personeline hakaret amacı taşımamaktadır)

    yaklaşık 2 aydır söz konusu polislerin devriye araçlarının bağlı bulunduğu karakola onlarla hemen hemen aynı sayıda girip çıkmışlığım olduğu için (ve belki de öfkeyle birlikte kanımda kaynamaya başlamış alkolden ötürü) içeceklerden sorumlu barış abiye "abi olur mu öyle şey ya? du' ben bi' kıllatayım şunlara" demiş bulundum ve kalktım aracın yanına gittim. birazdan yazacaklarıma benzer şeyleri beni tanımayan birine söylediğimde ya da herhangi bir yerde yazdığımda "götü kalkmış lan bunun" tepkisini sıklıkla duyuyorum ama hayatının en az 25 yılını söz konusu muhitte geçirmiş, oraların eski halini en az benim kadar iyi bilen ve hayatını halen söz konusu semtte geçirenlerin büyük kısmını tanıyan, "izmir'de nerede acaba?" diyenlere adres tarif etmeden önce "ne işin var orada?" diye sorma nezaketini gösteren, yukarıda bahsettiğim karakoldaki memurların en az 5'ini ismen, en az 6'sını da cismen tanıyan biri olarak barış abiye hepimizin dibine incir ağacı diker bunlar abi dedim. devriyenin yanına gittim, eski tip nu uyguladım ve pencere aralandı.

    - iyi geceler. içerde hesabı ödemediniz mi siz? (yürek yediğim anlar şu ana kadarki hayatımın büyük kısmını oluşturuyor)
    + sana ne ki bundan?
    - olur mu öyle şey ya? ben buraya 5-6 yıldır gelip giderim. polis ve dan başka kimsenin hesap taktığını görmedim, duymadım. neden ödemiyorsunuz ki? 2 poğaça, birer çay var zaten.
    + sen bak işine, karışma.

    ve gaza basıp uzadılar, gittiler. ben en azından bi' alırlar, "sen gel bizimle bakalım karakola" atarı yaparlar, "sen devlet memuruna nasıl konuşuyo'n lan?" derler diye bekledim ama sanırım aramızdaki yaş farkı dış görünüşten bile oldukça belli olduğundan dolayı söylediklerimi saygıyla(!) karşıladılar. saat gece 1 olmasaydı, benim evin 2 üst sokağında olan karakola gidip "ne iş bunlar?" diye sorar, haklarında şikayetçi olur, ifade yazdırır, görevi kötüye kullanmadan suçlardım onları. böylelikle hem o mekandaki çalışanlar en azından söz konusu devriye polislerinden kurtulmuş olurlardı (illa ki başka polisler, zabıtalar da musallat olacak oraya) hem de bizim karakola bağlı devriye atanların ikisi bir süre başka yere sürülürdü. eve geldim, 1 buçuk saattir aklımda "gitsem mi lan karakola?" sorusu dönüp duruyor ama iş işten geçti artık.

    otobüse 5 karış suratla binip toplu taşıma kartı kullanmadan seyahat eden, çevredeki küçük esnaftan ufak tefek şeyler satın al(maya)arak hiçbir zaman ödenmeyecek veresiye borcu takan, nereye bağlı olursa olsun; kendisine değil, sına saygı duyulacağına güvenerek türlü türlü olumsuzluklar yapan ("olumsuzluklar"ın yerine istediğiniz kelimeyi koyabilirsiniz) devlet memurlarına diş çıkarın, hesap sorun. zamanında toplu taşımaya binmek zorunda kalmış (ay canım, kıyamam(!)) çevik kuvvetlere türlü türlü laf sokup otobüsten/metrodan inmelerine neden olmuş bir insansanız (ya da bu olaylar size anlatıla anlatıla büyümüş bir nesildenseniz), yukarıda bahsettiğim olumsuzluklardan sonra ses çıkarmamanız onlardan değil, sizden götürecektir gıdım gıdım. bir süre sonra ise "nerede bizim insanlığımız, eşitlik duygumuz?" diye sormaya başladığınızda, ilk olarak aynaya bakmanız gerekir, uyandırayım.

    bütün polisler çiçektir (burası izmir, sene 2013. unutmadım)
    #107803 lake of the hell | 7 yıl önce
    0unvan 
  7. Şehirde kamu düzenini, huzur ve güvenliği sağlayan kuruluş, kolluk, zabıta.
    #124555 tdk | 6 yıl önce
    0unvan 
  8. Bu kuruluşta yer alan görevli, kollukçu.

    Örnek kullanım: iki gün sonra polisler eve giderek annesini götürdüler. (H. E. Adıvar)
    #124556 tdk | 6 yıl önce
    0unvan 

  9. (bkz: )
    #205770 Angel Spy | 4 yıl önce
    0unvan 
  10. politikacılar tarafından, halka her istek ve kuralı kabul ettirmek için, yine halk arasından parası neyse verilip çalıştırılan insanlardır.

    maaşı iyi olur, imkanları fazla olur. bir de milliyetçilik, kahramancılık diye iki pohpohlanır ki bu meslek, insanlar kendi içinde bulunduğu toplumu kolayca satabilsinler devlete karşı.
    0unvan 
  11. altınıza çekebileceğiniz bir meslek haline gelmiş olan meslek:

    www.krttv.com.tr/...
    #287522 bachophile | 2 yıl önce
    0unvan 
  12. günün haberinde "yanlış kişiyi yanlış adrese gidip darp eden, kolunu kırıp çenesine yumruk atan, eşini de yere çalan meslek grubu" olarak tanımlanması gereken devlet memuru.

    her şey yanlış

    bu ülkede sabaha karşı kapınız çaldığında sadece gözetleme deliğinden bakarak "kim o?" demeniz ve başka da bir şey yapmamanız için güzel bir neden yaratmışlar polislerimiz. yumruk atan, zaten yere düşmüş ve savunmasız olan sözde şüphelinin kolunu odun kırar gibi kıran şanlı türk polisine sevgiler, saygılar. olaylardan hiçbir şekilde haberi yokmuş gibi davranmaya devam eden valiye de bir madalya taksın yüce devletimiz. en doğru hareketi kendisi yapmış sonuçta.

    edit: "doğru ev doğru kişi" olarak da pek çeviktir bizim polisimiz: (bkz: )
    #292263 lake of the hell | 4 ay önce (  4 ay önce)
    0unvan 
  13. 'ndan sonraki tavrı, yıllar önceki gezi'ye de, 1 mayıslara da hiç benzemeyen meslek grubu. saraçhane ve ankara'daki protestoları 2 gündür neredeyse 3-4 saat boyunca canlı izliyorum. gördüklerimi yazayım.

    - saraçhane'de gece 12 civarına kadar alandaki kitleyi tek bir yerden sıkıştırmaya çalışıyorlar. yetmezse, bölmeye çalışıyorlar. böldükleri yerin arkasında kalanlara doğrudan "dağılın" çekerken, ilk kitleyi de hareketsiz kılıyorlar çünkü çevik kuvveti bloklar halinde buraya yığıyorlar. böylece ilk kitle, arkalarındakileri dağıtan polisi bekliyor, hiçbir şey yapamıyor. arkadaki kitle dağıtılınca ilk kitleyi parçalara bölüyorlar. özellikle dün gece saraçhane'de yaptıkları ve plastik mermileri insanların gözlerine, ağızlarına sıktıkları, insanları "karakolda yer yok" diyerek saatlerce ters kelepçeyle soğukta yerde beklettikleri durumu böyle görüyorum ben: önce kitleyi büyük parçalar şeklinde de olsa ayır. ayrılan parçaları sırayla dağıt. büyük parça kalırsa biber gazı, cop, plastik mermi, tazyikli su; bütün gücünde yok et. genellikle gece 11'e kadar olan anka canlı yayınlarında polis müdahalesi görmüyoruz saraçhane'de. sonrasında chp mitingi bitince, polis de zili çalıyor. katılanların kendilerine dikkat etmeleri ve müdahale ne zaman başlayacaksa hangi kitlede olduklarını iyi belirlemeleri gerekiyor. dün geceki saraçhane şiddetiyle ilgili görseller, videolar baya baya gezi'deki vahşete benziyor.

    - ankara'dakiler ise bölgesine göre farklılık gösteriyor bence. odtü'yü dün de, bugün de takip edemedim ama ilk 2 gün hiçbir şekilde kalabalık olmalarına izin vermiyorlar; hatta, yönetmeliklerine aykırı olarak uyarı anonsu yapmadan tazyikli su ve biber gazı sıkıyorlardı. bugün kızılay meydanı'nda toplanan kalabalığı nasıl dağıttıklarını ise korkuyla izledim. anonsları yaptılar, tomaların farlarını yaktıkları gibi "önce toma'ya en yakın kitleden başlayarak" suyla geriye püskürttüler. kitle zaten hemen gerilere doğru kaçmaya başladı ama derli topluydu. küçük gruplar halinde sabit kalmış (büyük ihtimalle şoka girmiş) olanları ise tomaların dibinden ayrılmayan çevik önce yere yatırıp etkisiz hale getirdi, ardından da tekmeledi ve orada bıraktı. "gözaltına alın" ya da "bırakın, devam edin, hadi" diyen tek tük sesleri hep duydum. yani bu "karakolda yer yok" yalanının "başımıza evrak işi çıkmasın"a bağlandığını buradan anlayabiliyorum. kızılay civarında polis müdahalesi başladığında, ara sokaklara kaçanlara su, biber gazı ve plastik mermi sıkıyorlar ama peşlemiyorlar. bu peşlememe bile gözaltı yapmak değil, "bir şekilde" kitleyi dağıtmak istediklerini gösteriyor. 15 dakikada kızılay meydanı'nı kapatmış olan kitleyi yok ettiler bu gece. gezi'de toma'dan önce çevik koşturarak ara sokaklara dalar, arkalarında beliren ak-itler ellerindeki sopaları, bıçakları çekmiş olarak gelirdi. toma ana caddeleri temizler, aralara kaçanları da çevik ve bu ak-itler dayak manyağı yapardı. ara sokakların toma'nın yoluyla kesiştiği yerler ise tam birer savaş alanıydı. ana caddede hareket eden toma'nın karşısında beklemeye çalışanları da gözaltına alırlardı. ara sokakta kim kime, dum dumaydı. polislerin kasklarında yazması gereken sicil numaraları bantlıydı. barlara saklanan gençleri bar kapılarını kırarak döverlerdi. bunları ne ankara'da ne de saraçhane'de gördüm. her şey açıkta, ana caddede oluyor ama zamanını bekliyorlar. ya, bu gece kızılay'daki kalabalık "polise taş atan eller kırılsın" diye birkaç kere slogan bile attı ama tomalar harekete geçtikten sonra çevik, yukarıda anlattığım gibi, ara sokaklarda kalanları mermi ve gaz manyağı yaptı.

    sanırım polis şiddetinin evrim geçirdiğini gözlemliyorum ben. artık doğrudan müdahaleden vazgeçip, ellerinin altındaki tomaları kalkan olarak kullanmayı nihayet öğrenmişler, ara sokaklarda başlarına ne geleceğini bilmedikleri için "uzaktan yok et" mantığı güdüyorlar. gene de her bir çeviğin amirinden gözaltı emri beklediğini görmek mümkün. kendi başlarında döverler, sıkarlar ama gözaltına almak için kafalarını kaldırıp amirlerine bakmaları gerekiyor. bunun yıllar içinde değişmesi baya şaşırtıcı. sanırım "ilk bakışta kanuna uyar gibi görünelim, sonra yapacağımızı biliriz" gibi bir mantık bu. ayrıca, tomaların yanlarında sürekli kameralar açık. ve devir artık sosyal medya devri. bu yüzden de ara sokaklara dalmamayı tercih ediyor olabilirler. kimin nereden çıkıp neyi kayda alacağını tahmin etmeleri mümkün değil. ve tekrar edeyim: kasklarındaki sicil numaraları da açıkça görülebiliyor.

    ankara ve saraçhane'dekiler, kendinize dikkat edin. 2 gündür önüme düşen polis şiddeti kanıtları baya korkutucu.
    #295709 lake of the hell | 1 hafta önce
    0unvan 
  14. Antik Yunanca geniş anlamda şehir, dar anlamda şehir devleti anlamına gelen ve politika kelimesinin de kökünü oluşturan kelime.
    Sparta, Efes, corinth...
    #295716 unidentified pasta | 7 gün önce
    0unvan