Page 15 - kulzos dergi 2. Sayı
P. 15
bilim
Hepimize okulda “dilin ne olduğu” değil, “Türkçe’nin ne olduğu”, bilinci oluşturmanın yanı sıra, pratik anlamda aslında birinin kendini
“nasıl güzel olduğu” ve en tiksindiğim yanı, “dilin edebiyat olduğu” geliştirmesi durumunda ülkede kalması, ülkeyi terk etmemesi için ve-
öğretildi. Dil, Roma döneminde böyleydi, ama çok da uzak olmayan rilir. Ancak, başta tanımladığım üzere, eğitim zaten zihni geliştirmeye
bir geçmişte, Saussure’den sonra dilin ortak bir çerçevede açıklana- ve genişletmeye yönelik bir etkinlik olursa birey zaten ülkesini terk
bileceği düşünüldü, dolayısıyla artık Latince, Grekçe, Almanca ya da etme ihtiyacı hissetmeyecektir. Kendini bu ülkedeki eğitimle geliştir-
İngilizcenin nasıl bir dil olduğu düşünülmedi, genel ve basit olarak diğini, hala da geliştirebileceğini ve çocuklarının da bu eğitim siste-
“dil nedir”e dair çalışmalar yapıldı, “nasıl öğretilir”e değinildi ve bu minden yararlanacağını bileceği için birey ülkeyi terk etmez.
çalışmalar küresel olarak hala geçerliliğini sürdürmekte.
Tedaviye gelecek olursak, milliyete -örneğin Türkçülük- ve politikaya
Ama Milli Eğitim Bakanlığı ve Türk Dil Kurumu, döneminin şartla- -örneğin İslamcılık- dair eğitimlerin kalkması ya da milliyete dayalı
rı ve talihsizlikleri yüzünden yüzlerce sene geride kaldı. Bizim biat tarih eğitiminin Türk devrim tarihiyle sınırlandırılması ve koca bir
kültürümüzden dolayı da sonradan bu kurumlara yerleşenler, deyimi eğitim sürecinin ve sınav sistemlerinin küçük bir kısmını kapsaması
yerindeyse, hoca efendilerini takip edip aynı yanlışı genişlettiler. gerekmektedir.
Dolayısıyla benim dönemim için, dört sene öncesinin üniversite sına- Ek olarak, bu sorun, bu bölümün başında da belirttiğim üzere, sade-
vında, dil konusunda bir şizofreniden sınandık. Ben dilbilime yerleş- ce Türkiye’ye özel bir sorun değildir. Bugün, düşünce tarihi haricinde
tiğimde ağız birliğiyle “Bildiğiniz her şeyi unutun!” diyen öğretmenle- milliyete dayalı eğitimin yürürlüğü birçok ülkede sorundur (Aksine,
rimiz, dört sene boyunca bütün bildiklerimizi yıktılar ve benden sonra pek çok ülkede politik tarih eğitimi yoktur ve belki de bu onların ba-
bu eğitim sisteminde dil eğitimi alan gence açıkçası acıyorum ve hala şarısının bir göstergesidir.).
acımaktayım.
Sonuç Olarak
Bu kadar tarihten bahsettim, artık dil eğitimine dair tanı koyma vak- Politik anlamda düşünecek olursak son yüzyılda monarşiden demok-
ti gelmiştir. Dil eğitimimiz, eskidir, hatta eski değil, bir ölüdür ve bu ratik sisteme geçişimizde sistemi değiştirebildik, ama zihinler aynı
ölüyle o kadar çok oynaşmışlardır ki büyüklerin şizofrenileriyle sına- kaldı. Belki Atatürk’ün, belki de askeri kimliği sebebiyle, en büyük
nan ve yıkılan gençlikler vardır. İnanın, “Türkçe nedir?” değil de “Dil başarısızlığı bu olmuştur. “Yapmak olmaktır.” (to do is to be) düşüncesi,
nedir?” bilseydiniz, istediğiniz herhangi bir dili bu eğitim sistemi size bir tek alfabenin dönüşümünde ve okuryazarlık oranının artırılmasın-
verebilirdi. da işe yaradı. Onun dışında, bir yüzyıldır milletten oy alınıp demokrasi
adı altında (bir tek babadan oğula devredilmeyen) monarşiler oluştu-
Sonuç olarak, tedaviye gelecek olursak dil politikalarının gözden geçi- rulması ve bunun için en etkin yöntemin kitleleri bilerek, kasıtlı olarak
rilmesi, dil akademisinin ve eğitiminin çağdaşlaştırılması gerekir. Bu, cahil bırakılması en büyük sorunumuzdur. Bu sorun, Türkiye’de her
Türk Dil Kurumunun kökten yenilenmesi veya Milli Eğitim Bakanlığı- hükümette az çok kendini göstermiştir.
nın, kendisinin yıkıcı bir reforma uğraması koşuluyla, Türk Dil Kuru-
mundan bağımsızlaştırılmasını gerektiriyor. Türkiye’de hiçbir hükümet (Atatürk’ün oluşturduğu hükümet hariç),
aslında, sizin kendinizi geliştirmenizi istemedi, istemez. Sadece oyu-
Tarih Eğitimine Dair Tanılar ve Tedavi nuzu ister. Oyu almanın en iyi yöntemi, iyi bir koyun yetiştirmektir;
İlk önce bu sorunun sadece Türkiye’de olmadığını, global bir sorun ol- iyi bir koyun da istenilmiş derecede yetiştirilmiş insandır.
duğunu, ama devrim tarihimiz gereği bizde büyük bir etkisi olduğunu
söylemeliyim. Bu, özellikle Ortadoğu’da İslam’la tanışmamızdan sonra içimizde ye-
şeren biat kültüründen beslenir. Kim bilir, belki de bu ülkede eğitimi
Öncelikle sormak isterim: İnsan neden geçmişi kaydeder? Hatırlamak düzeltecek en büyük çözüm, bu biat kültürünü, hocacılığı, takipçiliği,
için. Ama her şeyi hatırlamak sizce iyi bir şey midir? Ya da herkesin yalakalığı yıkmaktır.
her şeyi hatırlamak zorunda olması...
Benim görüşüm, tarihe dair kayıtların öğretimi,
eğer bir düşünce tarihini betimlemiyorsa gerek-
sizdir. Burada düşünce tarihinden kastım, örneğin
herhangi bir felsefe okulunun ya da felsefenin uğ-
raşısının tarihidir. Örneğin varoluşçuluk düşünce-
sinin tarihi gibi. Tabii burada sadece felsefe anla-
şılmasın. Herhangi bir bilim alanının, biyolojinin,
fiziğin ve diğer birçok pozitif ve sosyal bilimin tari-
hi de en az felsefe tarihi kadar önemlidir. Bunun dı-
şında, herhangi bir milletin ya da milliyetin tarihini
düşünce tarihi kapsamına almıyorum. Belki aranız-
da tarihi sevenlerin kalbini kırıyorum, ama böyle
eğitildik, böyle eğitildiniz, size de bir şey diyemem.
Tarih eğitimi, ulusal bilinci oluşturmak için verilir,
ancak siz bir varoluş olarak bu ülkede şans eseri
doğdunuz ve Hobbes’in deyimiyle, bu ülkenin
ulusal bilincine katılmak için bir anlaşma oluştur-
madınız (Hobbes’in monarşiyi savunduğunun far-
kındayım bu arada). Milliyete dair tarih, akademik
anlamda uğraşılabilir bir alan olsa da eğitim ala-
nında, pratik anlamda, gereksiz bir eğitimdir.
Bugünkü tarih eğitimi, kuramsal anlamda ulusal
13
09/18